En hayati konuları uzmanlıklar çerçevesinde tartışmıyoruz,
tarafgirlikler üzerinden ele alıyoruz.
En basit hususlarda birbirimizin zıddını savunmayı fikir açılımı
olarak görüyoruz.
Bir noktada buluşmak, buluştuğumuz yerde kaynaşmak çoğu zaman
hayal olarak kalıyor…
Şehitler geliyor, siyasetçiler ve eşleri terör hükümlüsünün
yazdığı bir tiyatro gösterisinde buluşuyor. Libya ile ilgili
konular gündemde ve Türkiye çıkarlarını korumak için birtakım
adımlar atıyor, muhalefet Yunanistan, Mısır, AB tezlerini
savunuyor.
“Kanal İstanbul” tartışılıyor, söylenenleri kimse anlamıyor.
Herkesin her gün kafası bulanıklaşıyor. Ne iktidar, ne de muhalefet
olanı biteni topluma doğru dürüst anlatamıyor…
FETÖ davaları görülüyor, mahkemenin birinin sanığa verdiği
müebbet hapis cezası diğeri tarafından beraata çevriliyor ve
tahliye çıkıyor. Tahliye sonrası Savcı itiraz ediyor, sanık yeniden
tutuklanıyor ve tutuklanmaya itirazı bir başka mahkeme
reddediyor…
Sonra da vatandaşa dönüp “Niye kafanız karışık!” diye tuhaf
tuhaf bakılıyor…
Kafası karışık olmasın da ne yapsınlar. Dünyanın neresinde var
bu denli savrulmalar…
İç politikayı anladık, olur böyle şeyler diyeceğiz de… Dış
politika konusu önemlidir. Bu kadar savrulmayı asla kaldırmaz.
Ülkelerin çıkarları ya kuvvetle savunulur veya zafiyet içinde
kaybederler. Suriye konusunda muhalefet yanıldı. Askeri
operasyonlarla birlikte söyledikleri çöpe gitti ve Türkiye
üzerindeki oyunlar büyük ölçüde bozdu. Muhalefetin çizdiği olumsuz
tablo gerçekleşmedi.
Şimdi Libya konusunda iktidar ve muhalefet çok farklı yerlerde.
Türkiye denkleme giriyor ve uluslararası ortamlarda sopa
gösterilerek haklarından vazgeçmesi için yapılan tehditlerin
sökmediği anlaşıldıkça artık başka dilden konuşmaları gerektiğinin
yansımaları oluşuyor.
Muhalefet edeceğimiz konular dış politik menfaatleri
kapsamamalıdır. Ülkelerin orduları da, savunma güçleri de,
imkânları da dış politik alanda yararlarımızı korumak için
çalışacak, gerekiyorsa çatışacaktır.
On bin kilometre öteden çevremize müdahil olan ülkelere hak
verip sıra kendimize gelince ezik ve edilgen olmak, hatta okyanus
ötesi sözcüsü haline gelmek bizim muhalefetimizin duruşu
olmamalıdır.
Libya konusunda da, Suriye konusunda da, Irak ve İran’a yönelik
politikalarda da muhalefetin elbette iktidardan farklı tutum ve
davranışları olabilir ancak bu uygulanan politikayı çıkmaza sokmak
biçimine dönüşmemelidir.
Hükümet dış politik konularda muhalefeti en üst düzeyde
bilgilendirmekte, istişarelerde bulunmaktadır. Görüşlerin ortala
konabilmesi için bu fevkalade önemli bir zemindir.
Türkiye terör operasyonlarına devam ediyor. İçerde de dışarda da
terör örgütleri bitme noktasında iken terör örgütünün siyasi
uzantılarına oksijen vermek doğru değildir. Şehit haberlerinin
yürekleri yaktığı bir ortamda muhalefetin tavrı elbette ki taşıması
gereken sorumluluk içinde değerlendirilemez.
Günlerce tiyatroyu tartıştık. Özgür bir ülkedeyiz. İsteyen oyun
yazar, isteyen oynar, isteyen izler.
Mesele bu değil. Mesele o oyunun, yazanın duruşu, temsil ettiği
yer, o oyunu izlemek için bir araya gelenlerin sembolik önemleri ve
vermek istedikleri mesajdır.
Terör iki yüzü kesen bir kılıç gibidir. Taviz vermeye gelmez.
Dünyanın hiçbir ülkesi de terör ve şiddeti meşrulaştırmaya,
sempatik gösterme girişimlerine izin de imkân da vermez.
Etkili muhalefet olmadan sağlıklı siyasal iktidar olmaz. Ancak
muhalefetin kendisini çürütmesi, işe yaramaz hale getirmesi kadar
ülkeye zarar verecek başka durum da olamaz.
Türkiye muhalefet sorununu aşmaz ise işimiz zor. Demokrasimiz
maalesef yerinde sayar, hatta geri gider. Muhalefeti iktidar ne
yaparsa yapsın kötülemek olarak görmek ve itiraz eden mevkide
tutmak kadar vahim ve basit bir anlayış olabilir mi? Özgün görüş
zıddını savunmak kadar basite irca edilemez.