Köyde doğup şehirde yaşayan, bir şekilde kırsal hayata özlem
duyan ve bu yüzden kırsal hayata ya da çocukluğuna nostaljik bir
bağlılık hisseden ciddi bir nüfus var ülkede. Haliyle eskiye,
çocukluğa ve kırsala dair sembollere özel önem veriliyor şu
sıralarda. Beslenme alışkanlıkları ve gıda, bu semboller içerisinde
çok önemli bir yer tutuyor. Hatta bu özlem zaman zaman rasyonel
sınırları da ihlal ediyor. Bir politik mizah platformu zamanında
oldukça isabetli bir espri üretmişti bu zaaf ile ilgili: “Her şeyin
en güzelinin yetiştiği yer: bizim oralar”. Bu ilk tespitimiz
olsun.
Buna ilaveten, modern tarımsal üretim süreçlerinde ve gıda temin
zincirinde insanları rahatsız eden uygulamalar var. Bu
uygulamaların bir kısmı hijyen ve gıda güvenirliliğine dair
sorunlar içeriyor. Bu sorunlar gerçek ve önemli. Devletin
denetlemeden sorumlu kurumlarının teşhiri epey etkili olsa da
toplum da bunları yetersiz bulan bir kesim var. Ayrıca,
denetimlerle ortadan kaldırılmayacak ciddi sistematik sorunlar da
var hem tarım pratiklerinde hem de gıda işleme sürecinde. Bu da
ikinci tespit.
Sağlık istatistikleri ile çelişen ve hiçbir bilimsel
temeli olmayan yığınla şehir efsanesi, her an üretilip dolaşıma
sokuluyor. Günün ve yılın modasına uygun olarak, her seferinde
başka başka maddelerin, gıdaların, proseslerin veya yaşam tarzının
belli hastalıklara sebep olduğuna dair efsaneler üretilip
tüketiliyor. Yani insanların korkuları sürekli diri tutuluyor.
Bunlar sıradan geyik muhabbetinden ciddi kitaplara, önemsiz bir
sosyal medya hesabından hayli izlenen televizyon programına
kadar her mecrada köpürtülüyor. Bu da bir diğer tespit.
Son tespit ise şu: insanlarımızın refah seviyesindeki artıştan
kaynaklanan fazla tüketim ve buna dair sağlık sorunları artık
yaygın bir problem. Buna toplumun genelinde yayılmış burjuva
görünme iştiyakı da eklenince, sağlıklı beslenme malumatı
artık kolayca alıcı bulan bir pazar.
İnsanların çoğunluğu yukarıda sıraladığım atmosferlerden dolayı
beslenme ve sağlık ile ilgili endişeler taşıyor. Bu endişeler de
insanları doğal olarak dert sahibi yapıyor. Bu yüzden bu
konuda yükselen her sese kulak kesiliyor insanlar. Buraya
kadar her şey normal. Anormallik ve saçmalık ise insanların
bu ilgilerini suiistimal eden düzeysiz ve cahil bir esnaf grubunun
peydahlanması.
Kendi aramızda espri ve dalga malzemesi olarak kullansak da
televizyonlarda sağlıklı yaşam üzerine tavsiye dağıtanları toplumda
ciddiye alan azımsanmayacak bir kitle var. Cürümleri az olsa
da medyada rahatlıkla yer bulma ve televizyon kitlesine hitap etme
becerilerinden dolayı epey yer yakabiliyorlar.
Şahsen yaptıkları şaklabanlıkları uzun süre görmezden gelmeyi
tercih ettim. Hatta uzmanlık sahama girmedikleri sürece de yok
saydım varlıklarını. Ancak kamu sağlığı için giderek daha büyük bir
sorun oluşturmaya başladıklarına şahit oluyorum. Bir kısmı, önceden
temin ettiği akademik unvanların ardına saklanmakta da mahir.
Toplumun hemen her bireyi, bir doktora ve diyetisyene kolay
olmasa da ulaşabilecek imkana sahip. Yani aslında birinci elden
doğru ve sağlıklı bilgiye ulaşmak çok zor değil. Ancak insanlar
teyitli ve doğru bilgiden ise medya şaklabanlarını dinlemeyi tercih
ediyor.
Gelelim başlıktaki soruya. Başta ailem ve yakın çevrem olmak
üzere yıllardır herkese verdiğim tavsiyeyi buraya yazayım. Sağlıklı
ve dengeli beslenmek için ölçülü olmak en önemli adım. Ölçülü
olmanın ilk adımı da diyet ve beslenme kaygısını hayatın
merkezinden çıkarmak olmalı. Ayrıca, hurafelere çok kolay inanan
bir toplumun fertleri olarak maruz kaldığımız malumatın hurafe olma
ihtimalini her zaman akılda tutmamız lazım.