Arazi olmak anlaşılır bir şeydir. Ortaya şayet istenmeyen
neticeler çıkacağına dair bir kanaati varsa, o sorumluluğu tümden
veya kısmen üstlenmemek için en iyi yoldur. Belli yere kadar
gidersin, sonra “eyvallah”ı çekersin. Sonrasında da dönüp bakmaz,
açıktan başka işler ve hesaplar peşinde olursun. Türkiye gibi,
siyasetin gerçekten dikenli yollarda yürümek, kefenini giyerek yola
çıkmak gibi realitelerle dolu bir ülkede bunun anlaşılabilir bir
yönü vardır. Nimete gelmiş, külfeti görmüş ve kaçmıştır der konuyu
kapatırız…
Ama etik midir, kesinlikle hayır…
Ancak hem her türlü nimete ortak olup, hem içerde kalıp hem bir
köşeye çekilip, hem bırakın başarıyı geriye gidişi durdurmak için
en küçük bir çaba göstermeyen, ötesinde alttan alta başarısız bir
netice çıkması için bekleyenler var ya, işte siyasetin asıl kurdu,
kemirgeni onlardır…
Bunlardan çokça Ana muhalefet Partimiz CHP’de çıkardı. Her seçim
döneminden sonra kurultay isterler, lider değiştirmeye
yeltenirlerdi. Ancak nasıl geldilerse öyle giderlerdi. Seçimlerde
ortada dolanırlar, çalışıyor gibi görünürler, ancak alttan alta
“Biz geleceğiz, sakın ola istenmeyen bir başarı elde etmeyin” i
yayarlar, seçim sonuçlarının açıklandığı dakikadan itibaren kazan
kaldırıp kurultay çağrısı yaparlardı.
Solun bu hastalığı bir gün geldi, sağda da nüksetti. Seçimlerde
sahalarda boy göstermeyenler, gösterdiğinde de çalışıyormuş gibi
yapanlar, başarı için liste başı oldukları halde çalışmayanlar
parti yönetimine, lidere yönelik eleştiri dozunu yükseltip,
değişiklik talepleriyle ortaya çıktılar…
Önce MHP’de “liderin yakın çevresi” diye eleştiriler başladı,
halbuki eleştirenlerin hepsi de liderin en yakın çevresinde
bulunmuş, pek çoğu MHP içindeki güçlerini varlıklarını liderden
devşirmiş idi. Lidere operasyonda başarısız olunca işi yargı
darbeleriyle, korsan kurultaylarla kotarmak istediler, yine
başaramayınca ayrılıp partileştiler. Camialarına isyanda ve
ayrılıkta haklılıklarını izah edebilmek için söyledikleri ne varsa
sonrasında kendileri yapar oldular. Ama rahmetli Demirel’in dediği
gibi “Dün dündür…” Şimdi hepsi unutuldu…
Bu günlerde benzer şeyler AK Parti’nin üzerinde
gerçekleştirilmeye uğraşılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı seçimlerinde ortalıkta görünmeyenler, alttan alta
“kaybettirin”i telkin edenler, kendi oylarını “Her şey güzel
olacak” sloganı ile verenler bir de kalkmış oy hesabı yapıp, “niye
kaybettik” in nedenlerini izaha uğraşıyorlar… Tüm izahları
kendilerinin olmadığı bir partinin böyle başarısızlıklar yaşayacağı
yolunda. Hala partinin üyesi iken maden kendileri ile parti
yükselecekti niye varlıklarını gösteremediler, bunu anlatan
yok…Kendilerince matematiksel hesaplar yapıp partinin oyunun yüzde
elliden otuzdört’e düştüğünü iddia ediyorlar ve mesajı
patlatıyorlar: İşi bize devredin. Kimsenin onlara bir şey
devretmeyeceğini biliyorlar. Ama dertleri devir mevir değil,
dertleri vuruşarak çekilmek…
Siyasi partiler asgari müştereklerde buluşulan yerler değil,
azami müştereklerin yaşandığı yerlerdir. Kader birliği yapılmadan
olmaz… Kazançta, kıvançta var olup, kaybedince, sıra tasa ve kedere
gelince kaybolunacak yerler değildir.
Siyasetçinin yol arkadaşlarını bu şekilde yolda bırakması,
vagondan vagona atlaması da makul bir hadise değildir.
On yedi yıllık AK Parti iktidarları ile birlikte oturmadığı
koltuk, işgal etmediği mevki kalmamış olanların, işin maddi ve
manevi kaymağını kimseye bırakmamışların kendilerine oturacak yeni
ve büyük bir mevki bulamayınca böylesine bir tavır
geliştirmelerinin ülke ve millet meseleleri ile bağını kurarak
idealize edebilmek de zor…
Buna “pusuda beklemek” denir… Başka da bir şey denmez. Siyasal
etik diye kendimizi yırtıyoruz, ama siyasal etik denilen şeyin
yanına bile yaklaşmıyoruz.
Siyasetin sağında, ortasında ve solunda ikbal dağıtma gücü
olanların da akıllı ve dikkatli olması lazım. 82 milyonluk
Türkiye’nin sadece bir kısım insanlardan, yandaşlardan,
candaşlardan, sözde sivil toplum yapılarından, cemaatlerden ve
tarikatlardan ibaret olmadığını, rüzgârda bir değişiklik olduğunda
bunların herkesten önce kendilerini terk edeceğini, yanlarında bir
avuç inanmış insanın kalacağını ve bunların da işinin ehli,
şahsiyetleriyle var olan, ülkelerini sevenler olacağını hiç
unutmasınlar…