Olay: İftardan hemen sonra bombalı saldırılar
gerçekleştirilmiş
Mekân: Bağdat’ın dış mahalleleri
Zaman: 22 Temmuz 2013
Durum: Yetmişi aşkın ölü, yüzlerce yaralı
Benim gördüğüm: Ekranlara yansıyan iki kadın cesedi.
Öylesine bir şeymiş gibi uzatılmışlar yolun ortasına. Ambulans
çağrılmış olay yerine. Bir adam, başında kareli siyah beyaz başlık.
Dünyaya dair, normal olana dair her şeyi unutmuş. Sakince dolaşıyor
kadın cesetlerinin yanından. Olağanüstü bir durumu, olağan
cümlelerle özetliyor görevlilere.
Bir başka adam az ileriye, bomba enkazının arasında bulduğu bir
toprak parçasına çökmüş. Umut, tutunamayan bir ırmak gibi akıp
gidiyor adamın yüzünden. Ruh, bedenin en ücra kuytusuna
çekilmiş.
Etrafta gezinen birkaç kişi var. Genç, yaşlı, çoluk, çocuk
karışık. Yüzlerinde olağan ifadeler, olağanüstü bir duruma
bakıyorlar. Ağır bir travma, duyguları dümdüz edip geçmiş. Şimdi
bütün duygular birbirlerine benziyorlar. Acı da, sevinç de aynı
olağan etkiyi bırakıyor bu insanların üzerlerinde. Olağan olmayan
bir şeyler oluyor Irak’ta!
İnsanlar, en temel hasletlerini kaybediyorlar. Hissetmeyi!
Sonra ne mi oluyor? Birçok batı ülkesinde ve Amerika’da, terör
örgütlerini anlatırken ellerinde silah tutan Müslüman kadınları ve
çocukları gösteriyorlar! Bu seminerlerden birine bizzat şahit oldum
2006 yılında.
Bir acıdan diğerine uyanan Irak’ta ve etrafında, ümidi diri
tutmak mümkün değil. Her aileden beş on kayıp var. Her aile,
iliklerine kadar yaralı. Yarınlar yaralı. Günün insana, insanın
güne faydası yok. Kanla beslenen toprak yeni cesetler veriyor ve
öfke susmuş bir yanardağın içinde uykuya yatmış lavlar gibi uykuya
yatıyor Iraklıların ve benzer kaderleri yaşamakta olan milyonların
yüreğinde.
İnsan sormadan edemiyor. Dünya, bu insanlardan ne bekliyor?