Yalanlama gelmedi.
Parti kurma yolunda kendi ağzından bir açıklama yok, ama
kuracağına dair düşüncelerin ortadan kalkmasını da istemiyor.
Muharrem İnce’nin hedefinin parti kurmak değil, Cumhurbaşkanlığı
adaylığı konusunda partisinden bağlayıcı bir açıklama olduğunu
düşünüyorum.
Yeni partilere ihtiyaç var mı sorusuna gelince…
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın siyasi partiler kayıtlarına
göre ülkemizde 92 siyasi parti mevcut.
Bunlar faal olanlar.
Parti hüviyeti ile çalışmalarını sürdüren teşekküller.
2020 yılının başından günümüze kurulan partilerin sayısı ise
12.
Siyasi yelpazede herhangi bir boşluk kalmamış gibi bir dağılım
görünüyor. Ancak 2020 henüz bitmedi. Yenileri de kurulabilir.
Türkiye siyasi partiler mezarlığı gibidir. Siyasi
Partiler, kolayca kurulur, kolayca kapatılır.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nden ayrılanlarca kurulan partilerin
sayısı kaç oldu sayan var mı?
Abdüllatif Şener, İdris Naim Şahin, İdris Bal, şimdi Ahmet
Davutoğlu ve Ali Babacan…
İYİ Parti siyasi cesametini ortaya koyan, siyaset sahnesinde
yoluna devam edebileceğine dair umut veren tek örnek son
yıllarda.
Kuşku yok ki, her parti kurulurken içinde bir umut ve beklentiyi
barındırır.
Kuranların bir amaçları, hedefleri vardır.
Parti kuranlar daha önce bir siyasi parti içinde iken koparak
böyle bir faaliyete başvurmuşlarsa bu öncelikle koptukları yer
açısından ilgi ile takip edilir ve başarısız olması da
arzulanır.
20 Temmuz 2020 günü CHP’den ayrılan Öztürk Yılmaz ve arkadaşları
da bir parti kurdu: Yenilik Partisi. Kimse bu partinin kurulmaması
için çaba göstermedi.
2014 yılında da CHP’den ayrılan Emine Ülker Tarhan tarafından
Anadolu Partisi kurulmuştu, bir yıl bile dayanamadı.
Seçimlerde 0.06 oy alınca 12 Aralık 2015 tarihinde parti kendini
feshetti.
Söz konusu Muharrem İnce’nin CHP’den kopuşu olunca bir garip
refleks gelişti.
Meral Akşener’in, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın
partilerinden ayrılıp yeni parti kurma kararlarını doğru olarak
değerlendiren, destekleyen isimler şimdi böyle bir desteği Muharrem
İnce’den sakınıyorlar.
Araya uzlaştırıcıların girdiği, Muharrem İnce’yi bu
düşüncesinden vaz geçirmek için çabaların sarf edildiği yine
kulislerden sızan bilgilerden anlaşılıyor. Deniz Baykal bile Kemal
Kılıçdaroğlu’na Muharrem İnce’yi vazgeçirmesini öğütlüyor.
Elbette Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzun yıllar genel
başkanlığını yapmış ve halen bu partinin milletvekili olarak
siyasete devam eden Baykal’ın bu davranışı örnek bir siyasal
sorumluluk ve vefa olarak da düşünülebilir.
Ancak bir de kenara çekilip işin siyasi ahlak boyutu ile olayı
değerlendirmek gerekmez mi?
Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen, CHP açısından son derece
başarılı bir seçim neticesi elde eden, bu gün yerel seçimlerde
yaşanan olumlu neticelerin altyapısını bir nevi tesis eden Muharrem
İnce’nin ve ona yakın duran tüm isimlerin siyasi hayatlarını sona
erdirmek amacıyla, önce örtülü sonra açıktan faaliyet yürütmek
doğru bir davranış mıdır?
Her CHP’li tarafından başarılı bir siyasi geçmişe sahip olduğu
düşünülen bir ismin ve çevresinin tasfiye edilmesi için tüm
adımları atan parti yönetiminin şimdi kendi içlerinden de etkili
olacak bir parti çıkacağı endişesi, MHP ve AK Parti’den kopan
isimlere gösterdikleri yardım, destek, teşvik ile kıyaslandığında
tutarlı olarak kabul edilebilir mi?