Aşktan bir şey istemiyorum
Başlangıçtan başka!
(Mahmut Derviş)
Bağırıyor genç kadın. Gözyaşları tükürüğüne karışıyor. Kirpi
kanatlı bir top olmuş acı boğazında! Yutkunamıyor. Cevap vermiyor
gece çığlıklarına. Gece çöl. Gece sağır. Gece sevgiliyi gizleyen
vahşi bir orman.
Acıya yenik düşüyor küçük omuzları bir süre sonra. Yavaşça beton
duvara oturuyor. Dalına ağır gelen bir meyve gibi göğsüne düşüyor
başı. Sessizleşiyor ve beton duvarın üzerine iliştirilmiş ince bir
ünlem gibi geceyi tamamlıyor.
Neden sonra konuşmaya başlıyor. Derin bir uykunun içinden
konuşuyormuş gibi sesi.
“Artık sevmiyorum seni, dedi gözlerimin içine bakarak.
Yürümüyor anlasana. Başkasını seviyorum ben. Ayrılalım. Sen de
bulursun başkasını. Seversin yeniden. Uzatmanın alemi yok. Bundan
sonra herkes kendi yoluna.
Sonra dönüp gitti hiçbir şey olmamış gibi! Hiç sevmemiş
gibi! Hiç tanımamış gibi. Bilmediğim bir sokağın ortasında
kalakaldım. Her şey ansızın yabancılaştı. Ben
yabancılaştım!
O olmadan tanıyamadım ellerimi. Gözlerimi tanıyamadım
vitrinlerde durmaksızın çoğalan. Sesim başka ağızlardan dökülen
anlamsız çığlıklara dönüştü.
Kendi yüzüme benzeyen yüzler aradım sonra. Kederle kısılmış,
ağlamaktan şişmiş kırmızı gözler. Acıyla kıvrılmış dudaklar. Ve
çantanın sapını sıkmaktan ağrımış parmaklar. Ne kadar çok bulursam
o kadar hafifleyecektim sanki. Ve yeniden bilinir olacaktı her şey.
Ben bilinir olacaktım! Şehir ansızın eski rutinine
dönecekti.”
“Ayrılık” diyor elindeki şişenin dibinde titreşen son damlayı
boğazına yuvarlamaya çalışan yaşlı adam. Boş tenekede yanan
lastiğin keskin kokusunu içine çekiyor ve ekliyor: “Ayrılık vurgunu
yemişsin sen çocuğum. İyileşmen zaman alır. Bırak, sessizlik
şefkatli bir yorgan gibi sarsın seni. Zaman avutsun dizlerinde
sallayarak. Bildiğin alfabeyi unut. Unutkanlığın dilinden yeni bir
alfabe yarat.”
“Yeni bir alfabe” diye tekrarlıyor kadın. “Unutkanlığın dilinden
yeni bir alfabe.” Acıyla ısırıyor sonra dudaklarını. “Ama” diyor
incinmiş sesiyle:
“Aşktan bir şey istemedim
Başlangıçtan başka!”