Herkes konuşabilmeli...

RTÜK'ün yeni düzenlemesi konusunda tartışmalar da büyüdü! Şimdi herkes kanaatini açıklıyor, olaylara yaklaşımını ortaya koyuyor. Tartışabilmek önemli, düşüncelerimizi birbirimize aktarabilme imkânı bulabilmek çok değerli.

Prof. Dr. Zakir Avşar zakiravsar@internethaber.com

Düşünce ve kanaat özgürlüğü şüphesiz ki insan için çok kıymetlidir. Hava gibi, su gibi, ekmek gibi vazgeçilmezdir.

Anayasamız 25. Maddesinde bu özgürlüğü garanti altına almıştır: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” Bir sonraki madde ise düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile ilgilidir: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, (Ek ibare: 3/10/2001-4709/9 md.) millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Mülga: 3/10/2001-4709/9 md.) Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. (Ek: 3/10/2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.

Anayasa’nın 20. Maddesi de der ki: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Üçüncü cümle mülga: 3/10/2001-4709/5 md.)(Değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”

Lütfen bu anayasal güvencelerimizi hiç unutmayalım… Yazının devamını da bu başlıklar altında okumaya devam edelim…

Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik,  1 Ağustos 2019 tarih ve 30849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Tartışmalar da büyüdü. Şimdi herke kanaatini açıklıyor, olaylara yaklaşımını ortaya koyuyor. Tartışabilmek önemli, düşüncelerimizi birbirimize aktarabilme imkânı bulabilmek çok değerli.

Mümkün olduğunca yazılanları okumaya, söylenenleri dinlemeye çalışıyorum. Aleyhte söylenenleri de, lehte söylenenleri de kıymetli buluyorum.

İnternet erişimi, Birleşmiş Milletler tarafından 4 Haziran 2011’den itibaren “Temel bir insan hakkı” olarak tanımlandı. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne “Üçüncü Kuşak İnsan Hakkı” (yeni nesil insan hakları arasında) olarak dahil edildi. Avrupa Konseyi, 19 Nisan 2011’de internete erişim hakkını temel bir hak olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ekledi.  Bu sözleşmelere imzacı taraf olan Türkiye’nin de bu kararları iç hukukuna uyarlama yükümlülüğü var. Bunlara ek olarak geçtiğimiz 27 Haziran’da BM İnsan Hakları Konseyi’nin (Türkiye de üye) “Tüm insan haklarının sivil, siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel haklarının korunması ve teşviki” başlığı altında ilan ettiği kararların arasında (özetle) şu cümleler var: “İnsanların online-dışı dünyadaki haklarının, online olarak da korunması gerekir. İnternete erişim sağlamada insan haklarını temel alan bir yaklaşım uygulanmalıdır.”   Türkiye’de de TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu’nun 2012’de hazırladığı 1,000 sayfalık raporda, “Bilgiye erişimin ve internetin” yeni Anayasa’da “Temel hak” olarak düzenlenmesi gerektiği yazıldı. Bazı ülkeler, genişbant erişimini de insan hakkı olarak kabul ettiler. Estonya, Finlandiya, İsveç, Fransa bunu kabul eden ilk ülkeler (2009). İrlanda, yasal düzenleme yapacağını geçen ay açıkladı. AB, 27 üye ülkedeki hanelerin yarısına 2020 yılına kadar 100 Mb ve üstü internet hızı sağlayacağını vaad etmiş bulunuyor.

Anayasal güvenceler aynı zamanda devletler için anayasal yükümlülükler ve ödevlerdir. 

Buradan hareketle, demek oluyor ki, devletler her şeyden önce internet altyapısını yapmak, insanların hizmetine sunmak zorundadır. Bu devletlerin bir görevidir. Hiçbir devletin ben böyle bir yükümlülüğü yerine getirmem deme hakkı yoktur. Bu ise çok pahalı ve önemli bir iştir. Teknoloji gelişmekte ve yeni yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır, bireylerin imkânları bunlara yetmeyeceğine göre yine iş devletlere düşmektedir. Yani sürdürülebilirlik gerekmektedir. İnternet için bir kamusal kaynak değildir demek de bu açıdan mümkün değildir. Devletler bu kadar büyük kamusal kaynak harcıyorlar ise elbette özgürlükçü bir yaklaşım içinde düzenleme yapmak durumundadırlar. Bu işin birinci boyutudur.

Devletler aynı zamanda internetin güvenliğini temin etmekle de yükümlüdürler. Dijital verilerin güvenliği günümüz dünyasında en önemli hususlardan birisidir. Bu bağlamda kişisel veriler kesinlikle korunmak durumundadır. Bu da işin ikinci önemli boyutudur.

Üçüncü bir husus ise kişilik hakları konusunda öne çıkmaktadır. Devletler hangi mecrada olursa olsun insanların kişilik haklarını, özel hayatlarının gizliliğini, haberleşme özgürlüklerini ve daha bir dizi yasalarla teminat altına alınmış haklarını korumakla mükelleftir. Hal böyle olunca elbette düzenlemeler kaçınılmaz olmaktadır. Salt “özgürlük” söylemiyle düzenlemelerin toptan aleyhine olmak, insanların uluslararası ve ulusal hukukla garanti altına alınmış pek çok hakkını kullanılamaz hale getirir ve büyük mağduriyetlere yol açar…

Gelelim işin ticari, mali boyutuna; ticarete konu işletmeler ortaya çıkıyor, iddia edilenlerin aksine büyük kamusal kaynakların sarfı ile oluşturulan bu iletişim ortamını bir yayın mecraına dönüştürüyor, inanılmaz rakamlarla paralar kazanılıyor ise elbette ki karşısına çıkacak bir takım hukuki, idari, teknik, mali yükümlülükler olacaktır. Bunları reddetmek veya özgürlüklerin kullanımına mani gibi görmek hiç de gerçekçi değildir. Sadece devletlerin bu düzenlemeleri yaparken zorlaştıran, imkânsızlaştıran bir yaklaşım içinde olmaması, kolaylaştıran ve önünü açan bir anlayışı benimsemesi lazımdır.

Bu işi RTÜK yapar mı yapamaz mı tartışmalarına gelince, RTÜK uzun yılların deneyimine sahip bir kurumumuzdur. Eğer bu işi bir kurum yapacaksa elbette bu ancak böylesine birikim ve deneyime sahip bir kurum yapabilir. RTÜK’ün yapısı, işleyişi ve 6112 Sayılı Kanun ile ilgili tartışmalar ayrı bir iştir, RTÜK’ün bu işi yapıp yapamayacağı konusu ayrı bir iştir. RTÜK üzerine tartışalım, önerilerde bulunalım, görüşlerimizi söyleyelim ama RTÜK yapamaz diye kestirip atmak doğru olmaz…

Görüşümüz açıktır. Özgürlüklerden yanayız. Düzenlemeler özgürlükleri garanti altına almak amaçlı olduğu zaman destek veririz, kısıtlıyor ise karşı çıkarız. Hele keyfiliklere açık alan yaratıyorsa hiçbir şekilde kabullenemeyiz.

Şu anda tartıştığımız, kimilerinin karşı çıktığı düzenlemeler hemen her medeni ülkede var. Hem devletlerin yükümlülüklerini belirlemiş, hem de yayıncıların sorumluluklarını. Bizde olmamasını savunmanın makul bir izahı yapılmadığı sürece bu görüşleri kabullenemeyiz. Kamusal imkân ve kaynaklarla oluşturulan mecralardan beş kuruş vermeden büyük kazançlar elde edilmesini savunmak asla mümkün değildir. Fakat yayın mecralarının yaşamasını engelleyecek kadar büyük mali yükümlülükler de elbette kabullenilmez. Bu işten para kazanmak için yola çıkan ve piyasa egemenliği kuran ile kendi halinde amatörce yapanın mali yükümlülükleri aynı olamaz.

Yine kişilik hakları başta olmak üzere içinde bulunulan topluma ve içerik sunulan bireylere yönelik herhangi bir sorumluluğa iştirak etmeden yayıncılık düşüncesi de bana özgürlük içinde ele alınacak bir konu gibi görünmemektedir.

Özgürlükten vazgeçemeyiz bu tamam. Özgürlüklerimizin garantisi için de karşı tarafın mükellefiyetlerinin sınırı, hududu da bilinmelidir.