Haşim Kılıç’ın geçtiğimiz hafta yaptığı konuşma büyük ses
getirdi.
İktidara yakın olanlar bu konuşmayı yerden yere vururken,
iktidara eleştirel bakanlar ise göklere çıkardı.
Gülen Cemaati de Haşim Kılıç’ın konuşmasını çok beğendi.
Öyle ki Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, Haşim
Kılıç’ı “Cesur Yürek” ilan etti.
Sadece, Dumanlı değil, cemaatin tümü konuşmayı taltif etti.
Doğrusu, Anayasa Mahkemesi Başkanı övgüleri hak ediyor.
Hakikaten değerli ve cesurca bir konuşmaydı.
Ne yazık ki eleştirinin, farklı düşünmenin, cesaret gerektirdiği
bir dönemden geçiyoruz.
Haşim Kılıç’ı Cesur Yürek ilan eden Gülen Cemaati mensuplarına
burada bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Amacım “Vay, siz de az değildiniz” deyip eski
defterleri açmak değil.
Bundan bir fayda doğmayacağının farkındayım.
Yalnızca, Gülen Grubunun 1 yıl öncesine kadar verdikleri pozu
kendilerine göstermek istiyorum.
Çünkü o fotoğrafla, bugünün fotoğrafı arasında büyük fark
var.
Bu farkın iyi anlaşılması gerekiyor.
Hatırlıyorsunuz değil mi? Bir yıl öncesine kadar, Gülen
Cemaatini eleştirenlere de bu ülkede “Cesur Yürek”
deniliyordu.
O zamanlar, Cemaat’in bugün hükümete dair tüm şikayetleri, belki
daha fazlası Cemaate yöneltiliyordu.
Yargı, cemaatin oyuncağı olmuştu. Hanefi Avcı, Nedim Şener gibi
Cemaat’e “Gözünün üstünde kaşın var” diyenler
hapsi boyluyordu.
Cemaati eleştiren bir kitap yazdığı için Hanefi Avcı hâlâ
içeride.
Yargının keyfi ve tarafgir uygulamaları onlarca insanın canını
yaktı. Hayatını söndürdü. Uzun tutukluluklar, delilsiz suçlamalar,
orantısız cezalar… Hepsine en büyük destek cemaat medyasından
gidiyordu.
Yargıya yöneltilen her eleştiriye Cemaat medyası siper
oluyordu.
Bugün başbakanın etrafında kümelenen birçok isim o zaman
Cemaat'in safında hizalanmıştı.
Bugün iktidarın kılıcını sallayanlar o gün cemaat adına sağa
sola tehdit savurup korku salıyordu.
İnsanlar bugün başbakandan korktukları gibi o günlerde de
Cemaat’ten korkuyorlardı.
Önemli işadamları, gazeteciler, bürokratlar Pensilvania’ya
ziyaret kuyruğuna girmişti.
Kendilerini eleştiren, “Yanlış yapıyorsunuz, bu gidişat
iyi değil” diyenlere ya Ergenekoncu veyahut ‘Eski
Türkiye’ci” damgası vuruyorlardı.
Toplumun önemli bir kısmı yargı eliyle insanların sindirildiğini
söylüyordu.
Bugün savcıların başına gelenlerin bir benzeri o günlerde Deniz
Feneri savcılarının başına gelmişti.
Batılılardan gelen “Gidişattan kaygılıyız”
mesajları, ilk önce cemaat medyasında istiskal ediliyordu.
Eleştirilerin arkasında bir bit yeniği aranıyordu.
Kısacası bugün Tayyip Erdoğan için söylenen ne varsa o gün de
Cemaat için aynı şeyler söyleniyordu.
16 Aralık’a kadar bu böyleydi. 17 Aralık sabahı uyandık ve
gördük ki Cemaat mensupları daha demokrat, daha özgürlükçü bir
çizgiye gelmişler.
Adalet sisteminin çöktüğünü söylüyorlar. Yargının tarafsızlığını
kaybettiğini ve iktidar kontrolüne girdiğinden şikayet
ediyorlar.
İktidarın delilsiz ve belgesiz suçlamalar yaptığından
yakınıyorlar.
Hükümetin medyaya göz açtırmadığını haykırıyorlar. İktidarın
giderek AB çizgisinden uzaklaştığını söylüyorlar.
Ve daha onlarca eleştirileri var.
Hepsi de daha önce kendilerine yöneltilenlerin aynısı.
Demek istediğim, Gülen Cemaati geçmişte ne kadar yanlış işler
yaptığını fark etmek istiyorsa bugün başbakanın nerede durduğuna ve
ona bizzat yönelttikleri eleştirilere bakmalı.
Nasıl? Geçmişte verdiğiniz poz pek de şık değilmiş.
Haksız mıyım, sayın cemaat? twitter.com/acikcenk