Hal böyle olunca tansiyon yükseliyor, toplumsal olarak
geriliyoruz.
Kesin inançlarımız aklımızı, bilgimizi, gerçeklerimizi
perdeliyor ve sonuçta üzülüyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve
yinelenmesi kararı sonrasında pek çoğumuz imali fikir ettik,
yetmedi düşüncemizi açıkladık. Kimimiz YSK’ya kıyasıya hücum etti,
kimimiz haklı buldu.
Bekleyemedik ki gerekçeli karar açıklansın ve üzerinde duralım,
tartışalım.
YSK dün gerekçeli kararını açıkladı. İlçe ilçe, sandık sandık
tüm iddialarla ilgili bulgularını ilk ikiyüz sayfada vermiş.
Sonrasında da elli sayfalık bir değerlendirme yapmış.
Üşenmedim, oturdum ikiyüz elli sayfalık metni okudum…
Katılan katılır, katılmayan katılmaz. YSK İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesine dönük
kararını bu gerekçelerle vermiş.
AK Parti ve MHP YSK’ya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
seçiminin iptali ve yenilenmesi talebi ile gitmiş. Ayrıca
Büyükçekmece ve Maltepe ilçelerinde belediye başkanlığı seçiminin
iptali ve yenilenmesi talebinde bulunmuş. YSK’da bu talepler
çerçevesinde ve gösterilen gerekçeler üzerinden incelemesini yapıp
karara varmış.
“Aynı sandıkta dört oy, niye biri iptal de diğerleri geçerli”
tartışmaları birer mugalata, ezber…
Çünkü YSK talep neyse ona göre inceler, resen incelemesini
genişletmez veya istenmeyen konuda karar almaz. Partilerin
itirazları bu şekilde sınırlı olmuş.
Gerekçeyi savunmak veya reddetmek üzere de cümle
kurmayacağım.
Herkesin okuma yazması var, merak eden, vakti olan okusun.
Aklına yatarsa benimser, yatmazsa benimsemez.
Herkes hukukçu değil, hukuk temeli almış değil, olmak zorunda da
değil, bilmez zorunda da değil, dolayısıyla muhtemeldir ki toplumun
büyük bir kısmı çok teknik ve hukuki bir dille yazılan gerekçeyi de
zaten anlamayacaktır. Bu da çok normal.
Mesele artık karar ve gerekçe olmaktan çıktı.
İnsanların kesin inançları var. İnançları, ideolojileri
kendilerine “doğru” geleni zaten ilham ediyor.
Savunanlar da, reddedenler de savundukları veya reddettikleri
ile ilgili çok fazla malumattar oldukları ve her şeyi dosdoğru
bildikleri için savunma veya reddetme yoluna gitmiyor.
Reddediyoruz, çünkü öyle inanıyoruz.
Savunuyoruz, çünkü öyle inanıyoruz.
Bilginin, gerçeğin, doğrunun ve hakkın önemi ortadan
kalkıyor…
YSK karanını verdiği andan itibaren insanlar da kendi tutum ve
davranışlarını belirlemiş ve alınan karara yönelik olarak bir
kanaat geliştirmişlerdi. Gerekçeyi görerek konu ile ilgili
kanaatini belirleyecek, duruşunu netleştirecek kimse
kalmamıştı.
Gerekçenin yazımı ve yayınlanması arasında geçen süre de yine
tartışmanın bir parçası haline getirilip red veya savununun
argümanları arasında yerini aldı.
Bu halimiz bizi çok yoracak, sıkıntıya sokacak…
Tarafgirliklerimiz bizi gerçeklerden ve doğru olandan
uzaklaştıracak. İşte esas tehlike ve tehdit budur hepimiz için.
Gerekçenin değerlendirme kısmından aklımda kalan bir cümleyi
aktarayım: İstanbul’da sandık kurullarında öngörülen kamu görevlisi
olma şartlarını taşıyan 220 binin üzerinde insan var, sandıklar
için bunlardan 93 binine ihtiyaç var ama yarısına yakını şartları
uymayanlardan seçilmiş… Peki neden?
Gerekçeli kararı tartışmayacağım, olumlu veya olumsuz bir şey
söylemeyeceğim.
Ama konu seçim bile olsa hepimizin hakkın, hakikatin arayışı
içinde olmamız gerektiği bir süreçte ideolojik prangalardan
sıyrılma çabasına bile girmeksizin hareketi tercih ettiğimizi bir
kez daha yineleyeceğim.