Mevsimler şehirlerine benzer zamanla. Aceleci. Sabırlı. Nazlı.
Karmaşık. Fettan. Siyah. Beyaz. Bazen erguvan. Bu tanımlar
uzatılabilir sayısınca şehirlerin.
Biz en iyi bildiğimizden başlayalım. Ankara’dan! Ankara’nın
saman altından su yürüten fettan güzünden!
Saman altından yürür Ankara’da işler. Saman altından yürür
hayat. İnce hesaplar yapılır taş duvarlar ardında. Uzun
pazarlıklar. Kavgalar, çekişmeler, anlaşmalar, anlaşmazlıklar hep
sessizce, hep duvarlar ardında. Sonra birdenbire dökülür yaşamın
kucağına. Ankara karışır. Dağılır sessizliğin tuhaf meyveleri
Ankara’nın sokaklarına. Ankaralılar şaşırır!
Kimi hasta olur. Kiminin kulakları uzar. Kiminin kırk yıldır
çıkmayan sakalları çıkar. Domatese bağlar bazıları bunu. Bazıları
da giderek göbek büyüten sarışın patateslere. Havuçları da
suçlamayan olmadı değil. Üç kafalı soğanları saymıyorum bile!
Güzler de Ankara’ya benzedi zamanla. Ansızın gelir oldu! Ne
inceden üşütür oldu mahmur yaz gecelerinde, ne de boyadı saçlarını
ağaçların. Eteklerinde yeldir yepelek bir rüzgâr, yoldu yemyeşil
saçlarını ağaçların. Kırlangıçlar şaşırdı! Dolanıp duruyorlar
Kuğulu’nun tepesinde. Ağızlarında tuhaf bir çığlık. Göç mevsimiydi,
değildi bağır çağır bir kavga! Bir tek bu uymuyor Ankara’nın
doğasına!
Son günlerde bir fısıltıdır gidiyor sokaklarında Ankara’nın. Kış
hazırlıklarını bitirmişmiş sözüm ona! Taş duvarlar ardında. Gece
yarılarında. Çalışmışmış, kimselerin ruhu duymamışmış!
İniverecekmiş bir sabah Ankaralıların başına!
Yok, diyeceğim. İnanmayın. O kadar da değil! Ne bileyim daha
dökülmesi var ağaçların yapraklarının. Çürümesi yavaş yavaş taş
kaldırımlarda. Seğmenler Parkı’nda yaprak sektirmesi çocukların.
Çay içmesi Ankaralıların ilk soğuğa direnerek, Yüksel Caddesi’nde
üşümüş ellerle.
Ammaaa siz yinede tedbirli olun. Burası Ankara! Taş duvarlar
ardında neler olur bilinmez. Bir bulut yükselir de ansızın Doğudan.
Katar önüne uçurur bir deli poyraz. Ve lapa lapa bembeyaz bir kar,
yağıverir bir sabah güz göğünüzden!