Bir cümlede düzeltilmesi mümkün olmayacak kadar çok hata
yapılınca, eskiler, her kelimesi yanlış anlamında “kimdir ki ol
veli anın (onun) kızını Kerbela’da kurt yedi?” derlerdi.
Çünkü Hz. Yakub’u bulmak üzere sorulan sorudaki her kelime
bir yanlışı temsil ediyor. Veli değil peygamber, kızı değil oğlu,
Kerbela’da değil Kenan’da, kurt yemedi kuyuya düştü.
Erol Mütercimler, bir televizyon programında İmam Hatip okulları
mezunları için tam da yukarıdaki örneğe uyacak kırıcı ve nobran bir
cümle kullandı. Çünkü devletin uzun yıllardır açık tuttuğu ve
epeyce geniş bir yelpazede hayat felsefesine ve neredeyse taban
tabana zıt dünya görüşüne sahip kişilerin bulunduğu heterojen bir
kitle hakkında toptancı bir tavır sergilenmiş ve kitle, kanunen suç
sayılan fiiller ile ilişkilendirilmiş. Ayrıca yaygın bir yanlış
olan ‘siyasal bir grup’ yaklaşımı devam ettirilmiştir.
Elbette din istismarı Türkiye’de önemli bir sorun ve devamlı
istismar vakaları ile karşılaşıyoruz. Bu konuda kaygıları olan
herkesin kaygılarını dile getirme hakkı var. Bu kaygılar dile
getirilirken maalesef hep kaş yapılırken göz çıkarıldı bu ülkede.
İnsanların inançları aşağılandı yer yer. Bunun fiziksel şiddete
varan hallerine de şahit olduk 28 Şubat döneminde. Toplumda
hayaleti dolaşan bu kadim yanlışın yeniden hortladığına dair
kanaatler her seferinde infialle sonuçlanıyor.
Din istismarı, neredeyse tamamıyla eğitimsiz bir azınlık
tarafından ve çoğunlukla eğitimsiz kesim üzerinden
gerçekleştiriliyor olmasına rağmen seküler elit tarafından sürekli
olarak imam hatip okullarıyla ve ilahiyat fakülteleri ile
ilişkilendiriliyor.
Son olayda da durum böyle.
Ancak unutmamak gerekir ki mikrofon ve kameranın şehvetine
kapılıp gereksiz ve hatalı bir genelleme yapmak herkesin
işleyebileceği bir kabahat. Hata sonrasında yeterince kınandı sözün
sahibi. Ayrıca elinde kalemi olan ve kendini savunma becerisine
sahip imam hatip mezunları ve dernekleri karşılık verdiler.
Toplumun geniş kesiminden gelen tepkiler üzerine Mütercimler,
imam hatiplilerle ilgili söylediği sözlere ilişkin özür diledi.
Mütercimler, "Üzülen bütün imam hatip lisesi mezunları ve öğrencisi
olan herkesten çok özür diliyorum" ifadelerini kullandı.
Mütercimler'e çalıştığı akademik kurum tarafından soruşturma
açıldığı bilgisi de medyaya yansıdı, istifa ettiği bilgisi de.
Konu, çalıştığı kurum ile şahıs arasında vuku bulan bir mesele
olarak kalmalı.
Ancak öyle olmadığını görüyoruz.
AK Parti'nin, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve Milli Eğitim
Bakanlığı’nın suç duyurusunda bulunduğu bilgisi paylaşıldı sosyal
medyada.
Bu köşede yazdıklarımı takip edenler, ülkede adli mercilerin her
soruna müdahaleye çağrılmasına karşı olduğumu bileceklerdir.
Maalesef bir süredir ülkede beğenilmeyen sözler söyleyen herkesin
polis marifetiyle derdest edilmesi ve tutuklanması için kamuoyu
baskısı oluşturan bir kitle var. Önceki yazılarımdan birinde bu
durumu antik çağlarda yaşanan gladyatör savaşlarına
benzetmiştim.
Dolayısıyla bu kurumların dava açması yerine elle tutulur,
mutedil bir eleştiri metni yayımlaması yeterli olacaktı. Elinde her
türlü medyaya her dem ulaşma kolaylığı olan kişi ve kurumların
adalete müracaatı gereksiz, yersiz ve asimetriktir.
Üstelik ilgili kişi, Türkiye’de ortalama medya kültürünün aksine
hata yaptım özür dilerim, dediği halde…
Unutulmamalıdır ki sözün cevabı sadece sözle
olmalıdır..