AK Parti’nin başına kim gelecek? Başbakan kim olacak? Son
günlerin en çok merak edilen meselesi bu.
AK Parti kulislerinde ve bazı gazete köşelerinde adı en sık
geçen isimler şunlar: Mehmet Ali Şahin, Binali Yıldırım, Ahmet
Davutoğlu ve Ali Babacan.
Fakat hiç kimsenin tahmini bir bilgiye dayanmıyor.
Çünkü kimin başbakan olacağına Erdoğan karar verecek.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alacağı oy oranı AK
Parti’nin istikametini de belirleyeceğe benziyor.
Yüksek oy alması durumunda Mehmet Ali Şahin ya da Binali
Yıldırım gibi düşük profilli birini, düşük oy alması durumunda ise
Abdullah Gül ya da Ahmet Davutoğlu profilinde bir ismi partinin
başına koymayı düşünecek. Böyle bir kanaat var.
Fakat ben insanların kimin başbakan olacağını merak etmelerini
anlamıyorum.
Böyle bir ortamda kimin başbakan olacağının ne önemi var?
Çünkü kimin başbakan olacağına Erdoğan karar verecek. Ve biz o
koltukta bir Erdoğanist göreceğiz.
Yeni başbakan bir anlamda Erdoğan’ın eli, ayağı, gözü,kulağı,
ruhu olacak.
AK Partili eski bir vekil şöyle demişti: “Bu saydığın
isimlerin hepsi olabilir. Hangisi Tayyip beyin şartlarını kabul
ederse o koltuğa o gelecek. Hepsi kabul ederse şartları kabul
edenler arasından Tayyip Bey birini seçecek.”
Durum tam olarak bu.
Zaten Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylık konuşması ve
Erdoğanistlerin bize tarif ettiği cumhurbaşkanlığı profili de bunu
gösteriyor.
“Halkın oyuyla gelen ilk fiili başkan
olacak” diyorlar. Hatta “partinin başına
kim gelirse gelsin bu hareketin lideri Erdoğan’dır”
diyorlar.
Artık her tarafa, her kuruma rengini veren biri var.
Gazete manşetlerinde sadece o var. İftar sofralarında yalnız onu
görüyoruz. Taksiye bindiğimizde konu sadece o. Üç kişi bir araya
geldiğimizde sadece onu ve yaptıklarını konuşuyoruz.
Gündelik hayatımızda kültür, sanat, bilim, teknoloji
neredeyse yok oldu.
İçimizde en dindarı, en delikanlısı, en yetenekli o. Bütün
makamları en çok hak eden de o.
Nereye bakarsak bakalım sadece onu görüyoruz. Bütün TV’lerde ve
gazeteşerin manşetlerinde o var.
Cumhurbaşkanımızı da o belirliyor, Başbakanımızı da. Genelkurmay
başkanımızı da o belirliyor, Yargıtay başkanımızı da. Spor kulübü
başkanlarını da o belirliyor, işadamları dernek başkanlarını
da.
TV’lere kimin çıkarılacağına da o karar veriyor, hangi gazetede
kimin yazacağına da.
Kimin gazete patronu olacağını da o belirliyor, kimin hangi
TV’yi satın alacağına da.
Hangi okullara gideceğimizi de o belirliyor, kaç çocuk
yapacağımızı da.
Ondan başka ülkede kimsenin zerre kadar kıymeti yok. Ondan başka
kimse görülmüyor, sesi duyulmuyor.
Çünkü onun kadar bu ülkeyi seven başka kimse yok.
Ne milyarlarca yatırım yapıp, binlerce kişiye istihdam sağlayan
bir işadamının zerre kadar kıymeti var bu ülkede, ne de çok değerli
kitaplar yazan bir yazarın.
Ne tıp alanında üstün işlere imza atan bir bilim adamının,
doktorun yaptığı işin kıymeti var, ne de çok esaslı filmler çeken
bir yönetmenin.
Ne iyi bir ressam artık dikkat çekiyor, ne de çok iyi bir
müzisyen.
Siyaset dışında yapılan hiçbir işi toplumda ilgi görmüyor.
Takdir edilmiyor.
Çünkü herkes gözünü ona dikmiş, onu izliyor.
Üstelik Erdoğan’ın bütün bunları yapması, etkinliğini sürdürmesi
için ona destek çıkan binlerce Erdoğanist var.
Kendisinin gözükmediği anlarda karşımızda bu sefer
Erdoğanistleri buluyoruz.
Tablo böyleyken kimin başbakan olacağının ne önemi var Allah
aşkına?
Nedir bu merak?
Bu tabloyu bozacak, tersine çevirecek; bir odak, bir muhalif
zeka var mı Türkiye’de?
Muhalifi, yandaşı bütünüyle Erdoğan’a teslim olmuş medya ve bu
kifayetsiz muhalefet partileri Erdoğan’ın bu “tek
adamlık” politikalarını boşa çıkarabilirler mi?
Erdoğan’ı kurumsal hareket etmeye ve onu ülkeye bir mahalle gibi
değil, bir devlet gibi yaklaşmaya zorlayacak bir zeka var mı?
Yani demek istediğim şu: Mesele kimin başbakan olacağı
değil, bu ülkenin değerleri ve kurumları tahrip edilmiş,
etkisizleştirilmiş bir “tek adam” ülkesine dönüşmesi.
Türkiye giderek Ortadoğu ülkelerinde sık görülen din soslu
“Otoriter” devletie dönüşüyor.
Bunu görmek, bu gidişatın nasıl engelleneceğine kafa yormak,
sağlıklı politikalar belirlemek gerekiyor.
Erdoğan’ın özgür, demokrat, saygın, herkese huzur veren,
çatışmayı değil dostluğu ve kardeşliği önemseyen ayrımcılığı değil,
birliği teşvik eden bir cumhurbaşkanı olması pek mümkün
gözükmüyor.
Bunu yaptığı adaylık konuşmasında hepimize gösterdi.
Tablo bu kadar vahimken kimin başbakan olacağıyla ilgilenmek
size göre de biraz çocukça ve yüzeysel bir merak değil mi?
twitter.com/acikcenk