Önceki yazılarda atık sorununun önemine değinmiş ve atıkların
nasıl işlendiğine dair bir kısım istatistikler de sunmuştum.
Çevresel açıdan önemli bir sorun olan evsel atıkların ve tehlikeli
atıkların dönüşümü, ekonomik açıdan pahalı bir işlem. Alternatif
olan doğrudan toprağa atma da çevresel açıdan oldukça sorunlu
olduğu için bazı ülkeler üçüncü bir alternatif bulmuş
durumdalar.
O da atıkların sessiz sedasız fakir ülkelere gönderilmesi ya da
geri dönüşüm işletmelerinin bu ülkelerde kurulmasıdır.
Gözden uzak tutularak yapılmış olması bu faaliyetlerin ahlaki
olarak sorunlu olduğunun kabulü anlamına gelmiyor maalesef. Fakir
ülkelerin topraklarının zengin ülkeler tarafından atık deposu
olarak kullanılmasına ekonomik sebeplerle destek olan ve bunu da
açıkça savunanlar var.
Bir dönem Harvard Üniversitesinde Rektörlük, Dünya Bankasında
baş ekonomistlik, Clinton yönetiminde ABD Hazine Bakanlığı da
yapmış olan Lawrence Henry Summers bunlardan biri. Summers Dünya
Bankasında çalıştığı sırada hazırladığı daha sonra basına sızmış
bir notta şöyle diyor:
“Bence en düşük gelirli ülkeye zehirli atık yükünü atmanın
arkasındaki ekonomik mantık kusursuz… Her zaman Afrika'daki
ülkelerin henüz büyük ölçüde kirlenmemiş olduğunu düşünmüşümdür;
Los Angeles'a kıyasla hava kaliteleri muhtemelen oldukça gereksiz
bir şekilde yüksek... Aramızda kalsın Dünya Bankası “kirli
endüstrilerin” En Az Gelişmiş Ülkelere daha fazla göç etmesini
teşvik etmemeli mi?”
Maalesef bu sadece Summers’ın düşünceleri de değil. Cato
Enstitüsü tarafından yayınlanan bir makalede küresel atık ticareti
destekleniyor ve "insanlar gelişmekte olan ülkelerde,
verimliliklerini ve dolayısıyla gelirlerini artırma fırsatları
karşılığında tehlikeli kirleticilere daha fazla maruz kalmayı
rasyonel olarak kabul ederler" iddiasında bulunuluyor. Bu
iddia genel olarak görece fakir ülkelerin ekonomik gelişimlerini
ilerletmeleri gerektiği algısına dayanmaktadır.
Tartışma sadece zehirli atıklarla da sınırlı değil. Geri
dönüştürülebilen kısmen daha az zehirli atıklardan gelen ekonomik
katkıyı değerli gören önemli sayıda ekonomist de var.
Oysa konu sadece ekonomik pencereden okunamayacak kadar önemli
ve karmaşık. Gerçekte yeterli ulusal ve uluslararası düzenlemelerin
bulunmadığı bir ortamda yanlış politikalar yüzünden gelişmekte olan
ülkeler, tehlikeli atıklar için zehirli çöplükler haline
gelmektedirler. Tamah edilen para yüzünden ithal edilen çöpler hem
ülkelerin doğasını hem de o ülkede yaşayanların sağlığını tehdit
ediyor.
Örneğin Gana'da başkent Akra da bulunan Agbogbloshie çöplüğü,
gelişmiş ülkelerin elektronik eşya atıkları deposu ve geri dönüşüm
merkezi olarak görev yapıyor. Toksik atıklar burada hiç de teknik
olmayan yöntemlerle geri dönüştürülmeye çalışılıyor.
Ayrıca bu konuda zamanla küresel bir duyarlılık da oluşuyor.
Uzun süre atık ithalatında lider ülke olan Çin, 2018 yılından
itibaren ülkeye geri dönüşüm amacıyla atık girişini yasakladı.
Çinin yasaklaması ile farklı adreslere gönderilen bu atıkların bir
kısmına Malezya’da rastlanınca Malezya çevre bakanı bu yılın
başında kendi katıldığı bir operasyon ile konteynerler dolusu atığı
İngiltere’ye geri gönderdi. Malezya dışında Vietnam ve Tayland gibi
başka Asya ülkeleri de yeni plastik atıkların destinasyonu haline
geldi.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Adana’da bazı firmaların ithal ettiği
plastik çöpleri yol kenarına döktüğü haberleri ulusal medyada yer
aldı. Bu atıkların kaynağının İngiltere olduğu da yansıdı bazı
haberlere. Bu aynı zamanda Türkiye’nin bu global atık
hareketliliğinin neresinde olduğu ile ilgili merakı da tetikledi.
Dünya Gazetesi’nden Didem Eryar Ünlü, 08 Temmuz 2020 tarihli
yazısında Türkiye’nin Çin’den boşalan boşluğu doldurarak Avrupa’nın
yeni plastik geri dönüşüm merkezi olduğunu istatistikler sunulmuş.
Aslında Adana’da görülen Avrupa çöpleri bir anlamda malumun
ilamı görevi gördü. Türkiye bir süredir plastik atık satın
alıyor. Türkiye’ye en çok atık ihraç eden ilk beş ülke ise
İngiltere, İtalya, Belçika, Almanya ve Fransa.
Ekonomik getirisi ne olursa olsun atık geri dönüşüm, bir iş
sahası ve endüstri olarak ele alınmamalı. Tam tersine çevresel bir
ihtiyaç olarak görülmelidir. Bu konuda ülkede üretilen atıkların
tamamına yakının dönüşümü gerçekleştirilmeden ve bize emanet olan
bu topraklar temizlenmeden atık ithalatına izin verilmemeli.
Türkiye’nin var olan atık geri dönüşüm kapasitesi ülkenin
içerisinde üretilen atıkların dönüşümüne harcanmalı.