Dedi mevsimidir. Dedim tenin yağmur. Dedi özlemimdir. Döktü
zülüflerini omzuma gamzesi erguvan. Bir mesel anlattı gecenin
nemiyle yunmuş. Meğer tek bir mevsimde neler olurmuş.
Ben kış diyeyim sen bahar de. O desin sonbahar. Olgunlaşmış
meyveler, dökülmüş yapraklar. Azalmış kabuklar altında seğiren
özsular. Yine de bir telaş gözlerinde mevsimin. “Ertele” diyor yaza
“ertele vedayı”. Ne ben bildim ne şehir, ne börtü böcek. Bir
nefesti geldi geçti Ağustos ayı.
Kuğulu’nun kıyısına sığınmışım elimde kahvem. Avuçlarım yanıyor,
ben donuyorum. Kızıl saçlarına yakışmayan bir soğukluk yüzünde, gel
diyorum gelmiyor. Gül diyorum gülmüyor. Titreyen ellerinde ıslak
bir mendil, durmadan bulutların gözlerini siliyor.
Oysa kızıl saçları ve yağmur gözleri, bambaşka masallar
fısıldıyor ruhuma. Gitme diyorum. Yalvarıyorum. Diz çöküyorum. İki
paralık ediyorum gururumu koca şehrin önünde. Aldırmıyor kızıl
saçlı valizinde yapraklar. Yağmur gözlerinde yalnız dönülmeyen
yollar var.
Oysa çok şeyler paylaşabilirdik bitmeden yaz. Erguvan yapraklar
üstünde oynaşırken güneş, kuğuların saçlarını tarayabilirdik
ellerimizle. Bir o uzanırdı bir ben dizine kumruların, güneşi
ağırlayabilirdik gözlerimizde.
Şimdi kapımda bekleyen Ekim valizinde keder, nemli teninde kar
soğuğu var. Biliyorum ıslah olmaz gayrı bu şehir. Yüzüme yağmur
yağar yüreğime kar. Ah sonbahar ah sonbahar, biraz daha
kal…Ceplerimde yaşanmamış hayallerim var…