COVID-19 konusunda neden uzmanlar değil de şaklabanlar popüler?

Uzmanlar sorulara cevaplar vermeye çalışıyor ama bir kısım soruların cevapları halen yok. Bu yüzden konuşurken oldukça temkinli bir dil kullanmaya dikkat etmeye çalışıyorlar.

Muhammet Şakiroğlu msakiroglu@gmail.com

Hakikatin bilgisine sahip olduğuna inananların ezici çoğunluğu oluşturduğu bir toplumda yaşıyoruz. Hemen her konuda tek, mutlak ve doğru bilgiye sahip olduğuna inan, geri kalan herkesi ise “yanlış, sapmış ve yola getirilmesi gereken” olarak gören bir anlayış bu.  Maalesef bu köktenci bakış açısı, hayatın her yüzeyinde kendini gösteriyor. Konu futbol olunca da bu böyle, politika, inanç veya bilim olunca da. Üstelik bu bazen o kadar saçma sapan bir hal alıyor ki iş ‘tereciye tere satmaya’ kadar varıyor. Uzmanlık alanım olan ve ömrümün 20 yılından fazlasını verdiğim meselelerde bile konu hakkında hiçbir teknik bilgi sahibi olmayanlardan saatlerce ders dinlemişliğim var.

Bu sadece bize has bir hastalık da değil.  Bu kadar keskin inançlı insanlar, oransal farklılıklar olmasına rağmen dünyanın tüm köşelerinde var. Örneğin, halen ABD’de Trump yanlısı olup virüs salgınının medyanın aldatmacası ve Amerikan ekonomisini tahrip eden bir sabotaj olduğuna inan, bu yüzden alınan sosyal mesafe ve sokağa çıkma tedbirlerine direnen hayli kalabalık bir kitle var. O kadar inanmış ve adanmış durumdalar ki herkesi bu gerçeğe (?) çağırmak için sokakta eylem yapıyorlar.

İnançlarını ve fikirlerini bu kadar mutlak gören bu refleks, bir süre sonra her konuda mutlak bir doğruyu aramaya itiyor. Mutlak doğruya alışmış bir zihin, kesin olmayan bilgiyi ya da alternatif ve karmaşık açıklamaları asla kabul etmek istemiyor. Böyle durumlarda, yanlış da olsa mutlak doğruyu sunduğunu iddia edenlerin peşinden gitmeyi tercih ediyor.  Bu talep hemen bir arz oluşturuyor ve her teolojik/itkadi meselede veya her politik konuda mutlak cevapların alınıp verildiği bir arz-talep dengesi oluşuveriyor.

COVID-19 salgını ile beraber insanların aklında yığınla soru oluştu ve soruların önemli bir kısmı da halen bilinmiyor.

Salgın ne zaman biter?

Tedavisi ve ilacı nedir?

Aşısı insanlara ne zaman sunulacak?

Kaynağı nedir?

Kontrol altına alınıp tamamı ile yok edilebilir mi?

Salgın hastalık uzmanları tarafından birçok projeksiyon yapılıyor ve modeller oluşturuyor. Zaman ilerledikçe, bu modeller yeni veriler ile güncelleniyor ve olasılıklar değerlendiriliyor, bu soruların bir kısmı için.

Dünyanın değişik ülkelerinde oldukça kalabalık ekipler ilaç ve aşı çalışmaları için yoğun olarak çalışmaktalar. Dolayısıyla aşı ve tedavi yöntemleri geliştirmede projeksiyon dışında kimsenin elinde net bilgi yok. Buna rağmen insanlar, konu ile ilgili makul bilginin ortaya çıkmasına zaman tanımadan sürekli cevap peşinde koşuyor.

Uzmanlar sorulara cevaplar vermeye çalışıyor ama bir kısım soruların cevapları halen yok. Bu yüzden konuşurken oldukça temkinli bir dil kullanmaya dikkat ediyorlar.

Tek, mutlak ve doğru bilgiye alışkın toplumu bu tip “yuvarlak cevaplar” kesmiyor. Dolayısıyla uzmanlar cazibesini yitiriyor. Çünkü oluşan talepler için kesin cevapları yok. Onun yerine yarı uzmanlar veya yalancı uzmanlar sahne alıyor (Pseudo-uzmanlar). Sanırım örnek vermeme gerek yok.

Bunların çoğunun isminin önünde kalabalık akademik unvanlar da var. Ancak, bu unvanların konu ile ilgisi yok.

Bunlara bir de umut tacirleri ekleniyor. Sosyal medya hesabı üzerinden ilaç bulduğunu iddia eden bir akademisyene uyarıda bulunup bunun yanlış olduğunu söyleyen dünyaca ünlü iki uzmana edilmedik hakaret ve küfür kalmadı kısa sürede. Hatırlarsanız salgının yeni ortaya çıktığı dönemde, sumağın virüs salgınına iyi geleceğini rüyasında görmüş biri yüzünden halk sumağa hücum etmişti. 

Sorunumuz sadece bu da değil. Bu "kesin ve mutlak gerçeğe" sahip olunduğu zihniyeti, halen kendi mecrasında devam eden süreci aşırı başarılı bulma ya da felaketle sonuçlanmış gibi sunmaya meyilli oldukça kalabalık bir yekûnu ortaya çıkarıyor. Oysa COVID-19 salgını ile mücadele, hakikati elinde tuttuğuna inan bu misyoner uçların çizdiği mutlak başarı-mutlak felaket senaryolarının ortasında ilerliyor.

COVID-19 salgınının yayılmaya başladığı dönemde herkesin bir sınavdan geçtiğini yazmıştım. Uzmanların, sağlık sisteminin başarılı bir sınav verdiği şu günlerde toplumun çok kötü bir sınav verdiğine şahit oluyoruz. Toplum, uzmanların temkinli dilinden ziyade şarlatanların ve fırsatçıların kesin ve tozpembe yalanlarına daha çok itibar ettiği sürece bu sınavı kaybetmek kaderimiz olacak.