Çiftçilerin atasal tohumları ekmesi yasaklandı mı?

Çiftçiler adına amatör vekillerin yanlış konuları tartışması

Muhammet Şakiroğlu msakiroglu@gmail.com

Türkiye’de hemen her konuda tartışmaları vekâleten yürütme geleneği var. Tartışılan her konuda konunun muhatapları dışındaki insanlar, muhataplar adına ve onlara rağmen kamuoyu oluşturuyor. 

Benzer şekilde, tarımsal üretim, tarımsal biyoteknoloji ve tarım sistemi ile ilgili tüm tartışmalarda konu ile ilgili tüm paydaşlar dışarıda bırakılıyor ve konuyla ilgisiz ve konu hakkında bilgisiz bir ekip tarafından vekâleten bir tartışma yürütülüyor.

Tarımsal üretimin gıda güvenliği ve güvenilirliğine bakan yönünden dolayı tüm toplum tartışmaların içerisinde yer alabilir. Atasal tohumlar, tarihi bir nostaljiyi işaret ettiği için çiftçiler dışındaki amatörlerin ilgi ve tartışma alanı içerisinde yer alabilir. Buraya kadar vekâleten tartışmalar hoş görülebilir. Ancak konu, tohum ticareti gibi oldukça teknik bir konu ya da tohum tescili gibi hukuki boyutları da olan çetrefilli bir konu olunca tartışmaları vekâleten yürütmenin birçok sakıncası var.

Zira, ektikleri tohum bakımından ele alındığında, "çiftçiler" diye hepsi birbirine benzeyen homojen bir grup yok karşımızda. Tam tersine oldukça farklı kaygıları, ihtiyaçları ve sorunları olan değişik gruplar var. Örneğin tarla bitkileri ve tahıl eken çiftçilerin tohum ile olan ilişkisi, sebze meyve ekimi yapanlar ile epey farklılık arz ediyor. Tarla bitkilerinin çok önemli bir kısmı tohumluk özelliği de taşıyor. Dolayısıyla çiftçinin ürünü aynı zamanda tohumu da oluyor.  Ancak sebze ve tek yıllık meyve (karpuz, kavun, çilek) üretiminde durum çok farklı. Çiftçi ektiği tohumdan aldığı ürünü tohuma ulaşamadan satıyor. Bu tür bitkilerin üretimini yapan çiftçiler,  her sene tohum almak veya tohum üretimi için ilave yatırım yapmak zorunda. Dolayısıyla ürün grupları arasında önemli farklılıklar var. Ayrıca verimi yüksek hibrit tohumların varlığı süreci biraz daha karmaşıklaştırıyor. Çünkü şurada detaylandırdığım üretim dinamiğinden dolayı çiftçilerin hibrit tohumlardan kendi tohumlarını elde etmesi, makul bir tercih değil.

Vekalet tartışmaların ikinci önemli handikapı çiftçinin gerçek sorunlarını perdelemesidir. Çiftçilerin hedefi tohumu tekrar elde etmek değil. Birçok ürün türünde bırakın kendi tohumunu almak, çiftçi tohum ile uğraşmak bile istemiyor. Doğrudan fide satın alarak, üretimi fideden başlatıp iş yükünü azaltmak istiyor. Yani amatör vekillerin zannettiği gibi “neden kendi tohumumu alıp sebze üretemiyorum” diye bir kaygı taşımıyor sebze üreticisi çiftçiler.

Çiftçilerin yığınla sorunu bulunuyor. Bunların başında üretim maliyetlerinin yüksekliği, nitelikli işgücü, doğru ve maliyet düşürücü tarımsal bilgi kanallarının az olması, uluslararası rekabette zorluklar vs. Bunlardan hiçbiri tohum mülkiyeti ile ilgili değil. Çiftçilerin tohum ile ilgili varsa bir sorunu o da nitelikli tohuma erişim olabilir.

 Çünkü önemli bir pazar payı bulunan tohumculuk sektöründe de hile ve sahtecilik yaygın. Bu hile ve sahteciliğin başında da çiftçilere vadeliden özellikleri taşımayan sahte tohumların satışı gelmektedir. Sahtekârlar, niteliksiz tohumları çiftçilere satarak ve bir sezonun üretimini heba ederek çiftçileri zarara sokabilmektedirler. Böylesi durumlarda mağdur olan sadece ve sadece çiftçidir. Bugüne kadar çiftçilerin bu tür sorunlarını gündeme taşıyan vekil tartışmacılar görmedik.

Peki, devletin çiftçileri bu sahtekârlıklara karşı koruyacak mekanizmaları yok mu?

Var.

5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu.  

2006 yılında yasalaşan kanuna göre çiftçilere tohum satan ve bu konuda ticari gelir elde eden herkes yasal sorumluluk taşımaktadır. Tohum tüccarlarının sattıkları tohumları, ilgili kuruluşlara denetlenip tescil ettirmesi bekleniyor. Çiftçilere satılan her tohumun iddia ettiği özellikleri taşıması şarttır. Aksi halde yasal sorumluluk doğmaktadır. Yasaya göre çiftçiye verilen zararı tohumcular karşılamak zorunda.

Yine yasaya göre tüm tohum ticareti yalnızca tescilli (yanı bakanlık tarafından özellikleri kaydedilmiş ve bilinen) tohum çeşitleri ile yapılabilmektedir.

Bu kanuna yapılan en temel itiraz ise çiftçilerin “atasal tohumları ekmesinin yasaklanması, tohum ticaretinde çiftçilerin şirketlere bağımlılığı” şeklindedir. Bu itiraz da çiftçilerin itirazı değil vekillerin itirazıdır ve çok temel bir yanlış bilgiye dayanmaktadır.   

Çiftçilerin ektiği tescilli tohumlardan kendi tohumlarını almaları yasal güvence altındadır. Çiftçilerin atasal tohumları ekme özgürlükleri de yasal güvence altındadır (5553 sayılı kanun Madde 14). Hatta çiftçilerin ellerindeki tohumu (kaynağına ve özelliklerine bakılmaksızın) diğer çiftçilerle bedelsiz paylaşması (hediye veya mübadele) hakkı da yasal güvence altındadır. Ancak bu saklama ve paylaşmanın ötesinde tohumları ticari olarak satmak yasaklanmıştır. Çünkü bu tür kontrolsüz ve kayıtsız satışlarda yukarıda da anlatıldığı gibi tek mağdur çiftçidir.

Bu konuyu bilgisayar örneği üzerinden somutlaştıralım. Siz markası bilinmeyen bir bilgisayara sahip olabilirsiniz. Kendiniz parçalardan bir bilgisayar toplayıp kullanabilirsiniz. Babanızdan kalma bir bilgisayar da kullanabilirsiniz.  Bu bilgisayarı dilediğiniz kişiye hediye edebilirsiniz. Bu konuda herhangi bir yasal engel yok. Ancak özellikleri bilinmeyen, markası olmayan, garantisi olmayan, ya da başka bir firma tarafından tasarlanıp üretilen bir bilgisayarı (markasını silerek) satmak yoluyla para kazanamazsınız.

Tohumculuk yasası kapsamında tohum ticareti yukarıdaki bilgisayar örneği gibi kurgulamıştır. 

Demek ki Türkiye kamuoyunda sanılanın aksine çiftçilerin kendi tohumunu saklamasının, bu tohumları tekrar tekrar kullanmasının veya paylaşmasının önünde herhangi bir engel yok. 

Buradaki kafa karışıklığının kaynağı, çiftçiler adına bu tartışmayı vekâleten yürüten ve yanlış kamuoyu oluşturan amatör vekillerdir.