Cemaat’in devlette söz sahibi olma arzusu, Türkiye’ye pahalıya
mal oldu.
Uydurma delillerle, sahte belgelerle önce Ergenekon sürecini
sulandırdılar. 5-10 darbecinin yanına yüzlerce insanı katarak
davanın toplumdaki meşruiyetine gölge düşürdüler.
Cemaat’e “Gözünün üstünde kaşın var” diyen
herkesi düşman belleyip yargı eliyle hapse tıktılar.
Kurunun yanında yaşı da yaktılar.
Aceleci, kural tanımaz ve özensiz tavırları; toplumda
“Bu operasyonların arkasında dış güçler var”
algısının oluşmasına neden oldu.
Yargıda ve emniyette kadrolaştılar. Sıra MİT’e gelmişti. Orayı
da istiyorlardı.
Toplumun ne düşüneceğini hesaba katmadan, İsrail’in açıktan
cephe aldığı Hakan Fidan’ı hedef tahtasına yerleştirdiler.
Hakan Fidan’ı yıpratmak için, herkesin umut bağladığı
‘Barış süreci’ni ihanet olarak lanse ettiler.
Bir taraftan bunları yaparken, diğer taraftan da İsrail ve
Batı’nın düşman bellediği İran’ı dillerine doladılar.
İran aleyhine öyle saçma, öyle anlamsız, öyle uçuk komplo
teorileri ortaya attılar ki, toplumun büyük kısmı, Cemaat’in İsrail
lehine çalıştığına inandı.
Defalarca yazdık: “Dış güçler adına çalışıyorsunuz
algısı giderek yerleşiyor, yapmayın etmeyin...”
Oralı bile olmadılar.
Devlette etkin olma teşebbüsleri, Başbakan Erdoğan’a takılınca,
yıllardır biriktirdikleri yolsuzluk belgelerini birer birer ortaya
dökmeye başladılar.
Cemaat’in yolsuzluk iddialarını gündeme taşırken gösterdiği
(Ergenekon sürecindekine benzer) özensiz ve hesaplı tavır,
yolsuzluk operasyonlarına da gölge düşürdü.
Yolsuzlukları haber yapmak, topluma duyurmak, sonrasını yargıya
bırakmak yeterliydi. Fakat bununla yetinmediler.
Üzerlerindeki “İsrail ajanı” lekesini zerre
kadar önemsemeden sosyal medyadan isimsiz hesaplarla hükümete
resmen savaş ilan ettiler.
Bir sivil toğlum kuruluşu gibi değil bir 'güç
odağı' gibi hükumet aleyhine operasyon çektiler.
Tüm bunların sonunda, toplum gerçekten de dış güçlerin Erdoğan
iktidarını Cemaat eliyle yıkmaya çalıştığına inandı.
Böyle olduğuna inanmasaydı bunca ses kaydı, bunca yolsuzluk
iddiası karşılıksız kalır mıydı?
Böyle olduğuna inanmasaydı Erdoğan’ın istediği parayı vermeyen
iş adamı için söylediği “Nasıl olsa kucağımıza
oturacak” cümlesini duymazdan gelir miydi?
“Cemaat, İsrail adına hükumeti yıkmaya
çalışıyor” algısı oluşmasaydı, sızdırılan konuşmadaki
“Kendi topraklarımıza 8 füze atar savaşa gerekçe
oluştururuz” cümlesini insanlar duymazdan gelebilir
miydi?
Konuşmanın içeriğini değil, sızdırılmasını sorun eder miydi?
Ergenekon sürecinde yargıyı cemaatin organı gibi
çalıştırmasalardı, toplum Erdoğan’ın yargıyı hallaç pamuğu gibi
atmasını sineye çeker miydi?
Cemaat, Ergenekon sürecinde sahte delil üretmeseydi, AK Parti
seçmeni, Cemaat eliyle servis edilen yolsuzluk iddialarındaki
delillere sahte muamelesi çeker miydi?
Cemaat el attığı her işe şaibe bulaştırmasaydı, AK Parti’nin
dindar seçmeni, Egemen Bağış’ın Kuran’a saygısızlığına sessiz kalır
mıydı?
Erdoğan’a, 12 yıllık iktidara rağmen, hâlâ mağdur rolü oynama
imkanı sundular.
Bu seçimin en ağır, en üzücü sonucu “Dış güçler
Erdoğan’ı istemiyor” tezinin toplumda karşılık
bulmasıdır.
İktidarın “Dış güçlerle savaşıyoruz” iddiası,
Türkiye’yi büyük sıkıntılara sürükleyebilir.
Bundan sonra hükumetin içe kapanma politikaları, özgürlüklerin
kısıtlanması hep bu iddiayla meşrulaştırılacak.
Ve içe kapanmanın, özgürlükleri kısıtlamanın sonunda gerçekten
Batı’yla arası bozulmuş bir ülke haline geleceğiz.
Diyeceğim o ki Gülen Cemaat’i devlette etkin olma hırsıyla hem
kendini yaktı hem de yeni ve özgür Türkiye hayalimizi.
twitter.com/acikcenk