Kimse konuşmasa da biliyorum. Bu tahta masalarda oturan üşümüş
insanlar benim insanlarım.
Kiminin önünde yarısı içilmiş kahve. Kiminin önünde gri küllerle
oyalanan soğuk kül tablaları. Kendini yaksa da sigara yalnızlığı
ısıtmıyor belli.
Amaçsızca etrafı tarayan bu hüzünlü gözler benim. Yalnızlık
çarpı yalnızlık mutluluk eder mi? Etmiyor belli. Üşüyor birbirine
değince bakışlar. Görünmez sarkıtlar gözlerimize batıyor.
Kahve fincanlarına sığınıyor üşümüş eller. Cam ekranlara,
içlerine neşeli resimler sığdırılmış, bilgece sözlere. Kafası
yerinde bir bilge tarafından uydurulmuş absürt kehanetler gibi. Hiç
biri kendini gerçekleştirmiyor.
Camdan bayramlaşmalar, camdan çikolatalar, camdan çiçekler. Ne
ısıtıyor insanın elini sıcak bir bayramlaşma gibi; ne de yeniyor
çikolatalar, ağızda çoğalan mutluluk gibi.
Hep tek başına gülmeler bu fanus dünyada. Bir gülüş diğerini
tetiklemiyor. Şipşak resimler gibi sahibinin yüzünde donup
kalıyor.
Yalnızlığı kendileri mi tercih ediyor bu insanlar, yoksa bir
virüs gibi kendiliğinden mi yayılıyor? Bulaşıcı bir şey midir sahi
yalnızlık? Korunmak mümkün müdür?
Bir bayram akşamı soğuk bir kafede, tek kişilik masasında bu
genç kız, karşısında bilgisayar neyi çoğaltıyor?
Üşümüş güvercinler gibi insanlar. Kiminin önünde bilgisayar,
kiminin elinde akıllı telefon kahve altlarında kümeleşiyorlar. Hiç
tanımasalar, iki çift laf etmeseler de etrafta birileri olsun
istiyorlar. Tatsız bir yemek gibi yalnızlık, tek başına zamandan
geçmiyor.