BIST 10.400
DOLAR 32,23
EURO 34,95
ALTIN 2.412,19

Akp'nin Önü Uçurum

Bunu ben demiyorum…Son günlerde gazetelerde Akp’ye sert ve köklü  eleştiriler yapan bir köşe, yarına baktığınızda karşınıza Türkiye’de bir klasik diyemeyeceğiniz bir İslamcı entellektüel portresi çıkıyor. Mardin’de bir belediye işçisinin çocuğu olarak dünyaya geliyor eğitimini medrese imam hatip ve ilahiyat fakültesi ile tamamlıyor. Birde içinde bir ukde olarak kalan sosyolojiye yoğunlaşıyor ve sosyoloji fakültesini de bitiriyor. Şimdi iktidara yakın siyasi hat izlendiği bilinen ve sayfalarında farklı görüşlerden insanlara yer veren bir siyasi gazetede köşe yazarlığı yapıyor.

Bu kısa öz geçmişe yazarın iktidara olan bu eleştirilere devam ettiği sürece bir çok yerden ulaşabilirsiniz. Herşey yolunda giderken ne olmuştu da bu duruma gelinmişti. Akp’nin iktidara gelmesinin ardından yaklaşık üç yıl geçti. İslami cenah açısından genelde çok kabul gören politikalar şekillendirmeye çalışan Akp bazı şeyleri de yapmasına engeller vardı. Bu engellerin kaldırılmasına da sabır ve irade gerekiyordu. Yani eleştirilecek hiçbir yan yoktu. Ne oldu da bu cenahtan birisi çıkıp cesurca eleştirmeye başlanmıştı. Yani durum “dostun gülü” misali yaralar olmuştu.

Yazarın şimdiye kadar olan yazılı çalışmaları olmasa ya da siyasi yaklaşımı konusunda kendini ispatlamasa belki de en büyük dışlanmayı yaşayacak ama kitabı on binler hatta yüz binleri bulan ilmihalleri olunca bu işte zor oluyor. Hele yazar geleneksel İslam bilginlerine atfen savunduğu temel prensiple ”Sultanın sarayından ve zenginlerin sofrasından uzak dur “ diyorsa bu günkü iktidarla yollarını tamamen ayırmış demektir. Yazar olmayı hiçbir zaman iktidardan yana olmamak olarak nitelendiren Ali Bulaç şimdi “Biz iktidardayken sizin işiniz bizi övmek” diyen Akp kadrolarına cevap veriyor. Son günlerde ülke gündemini dolduran yolsuzluk dosyalarına ve iktidarın bu sorulara cevaplarına  baktığımızda şunu görüyoruz ki Akp kendini destekleyen bir köşe yazarının canını fikri dünyasını bu kadar acıtmışsa sıradan vatandaşa nasıl yansımıştır.

“Hani boğaz köprüsüne giderken Mecidiyeköy sapağından sonra bir levha var: "Köprüden önce son çıkış" diye yazar. Bizim bu sitede yazdıklarımızın mevcut hükümet ve iktidar partisi için ifade ettiği anlam bundan ibarettir. Şu var ki bu "son çıkış"tan sonra önümüze çıkacak olan sağlıklı bir "köprü" değil, belki bir "uçurum"dur. Ve eğer gerekli önlemler alınmadığı takdirde bu ülkede 80 sene boyunca emek harcayan, çile çeken Müslümanların umudu bir 80 yıl daha ertelenecek, ödenen bunca bedel küçük bir zümrenin cebini doldurmasından ibaret kalacaktır.
        Müslümanların 80 yıllık emeklerinin ve mücadelelerinin iktidara tahvil edildiğini biliyorlar, bunun derinden acısını hissediyorlar. Parti içinden, Meclis'ten ve Türkiye'nin her yerinden aldığım sayısız e mail, mesaj ve telefon bunu teyid ediyor. Bu namuslu ve sorumluluk sahibi insanlar, onlara tepeden bakan, kirli bağlantıları olan ve ceplerini doldurmakla meşgul olan bu çürük unsurları bünyelerinden atmakla mükelleftirler. Aksi halde onlar da bu günaha ortak olacaklar ve elbette onları iktidara getirenler, onları alaşağı edip bu tecrübeden gerekli dersleri çıkarmış olan başkalarını sahneye çıkaracaktır. Biz sadece uyarı görevimizi yaptık, bunun dışında başka amacımız yoktur. Herkes yaptıklarından sorumludur. 

Bu iktidarın veya hükümet partisinin bizi kaale alıp almaması onun bileceği iştir. Açıkçası bizim ona ihtiyacımız yok, ama onun eleştirilere ihtiyacı var. Kibir insanın gözünün üstüne perdeler çeker. Gazetelerin yayınladığı kamuoyu araştırmaları AK Parti'yi yüzde 35'lerin üstünde gösteriyor. Bu tamamiyle düzmecedir, hükümeti bir erken seçime götürmenin hilesidir. Yüksek gösteriyorlar ki, AK Parti "Tamam madem yüzde 40'lar civarındayız erken seçime gidelim de kendimizi bir 4-5 sene daha garanti altına alalım" desin, seçime gitsin. Benim kanaatim şu ki, AK Parti'nin bugünkü oyları yüzde 28 civarındadır ve önümüzdeki aylarda daha da düşüşe geçecektir.

Tabiatta boşluk olmadığı gibi siyasette de boşluk yoktur. Türk seçmeninin sadakati olmadığından kısa zaman içinde kendi alternatifini üretip sahneye çıkarır. Dolayısıyla prensip olarak hiç kimse kendini sahnenin ebedi oyuncusu görmesin.

Parti siyasi desteğini koruyor olsa bile "toplumsal desteği"ni neredeyse büyük ölçüde kaybediyor. Sebebi de gayet açık:

Yolsuzlukların kokusu her yeri sarmış, duyarsızlıklar dindar insanları incitiyor; dünün züğürtleri, bugün milyon dolarlarla oynuyorlar; zahmetsiz ele geçen, yani kamu kaynaklarından yağmalanan paralarla dindarlar sonradan görme magandalara döndü; üç gün aynı elbiseyi giyen siyasilerin eşleri aynı gün içinde üç kıyafet değiştiriyor, yoksul kadınları adeta çatlatıyorlar. Paraşütle ve hangi ilişkilerle tepe noktalara oturduğu herkesçe bilinenler, Müslümanları küçümsüyor, televizyon ekranlarında "

Yazarın bu yazımda Ali Bulaç’ın bu “dost güllerini” yayınlayabiliyorum.bu konularla ilgili değerlendirmeyi sonraki yazımda yapacağım.