BIST 10.219
DOLAR 32,20
EURO 34,72
ALTIN 2.453,65
HABER /  GÜNCEL

AB müzakereleri isyan ettirecek

Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında AB müzakerelerine değindi. Herkesi isyan ettirecek tartışmaların sinyalini veren Erdoğan, izlenecek yolu açıkladı.

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) ile 3 Ekim'de başlayacak müzakere sürecinde herkesi isyan ettirecek tartışmalar yaşanabileceğine işaret ederek, bu süreçte Türkiye'nin çıkarları için sabırla, teenniyle ve sağduyu ile yollarına devam edeceklerini ifade etti. Başbakan Erdoğan, Nisan ayı ulusa sesleniş konuşmasında ağırlıklı olarak ekonomik gelişmelere değindi. Milletçe son derece önemli bir eşikten geçildiğine işaret eden Erdoğan, son 2.5 yıl içinde alınan mesafeyi, elde edilen kazanımları kalıcı hale getirebilmek için, bu eşiği sendelemeden, tökezlemeden, toplumsal barışı, istikrarı zedelemeden geçmeleri gerektiğini vurguladı. Değişimin olağanüstü hızlandığı ve çok boyutlu hale geldiği 2000'li yıllarda, Türkiye olarak, fevkalade dikkatli ve uyanık olmak zorunda olduklarını ifade eden Erdoğan, dünya pazarları üzerindeki rekabetin yoğunlaştığı, herkesin kendine göre yeni oyun planları geliştirdiği böyle bir ortamda, eski alışkanlıklarını koruyarak, eski ezberlerini tekrar ederek mevcut konumlarını sürdürebileceklerini zannedenlerin fena halde yanıldıklarını söyledi. Rehavete kapılan, kısır tartışmalara saplanan ve çevrelerinde yaşanan gelişmeleri doğru okuyamayan ülkelerin, kısa süre içinde ağır maliyetler ile karşılaşmasının mukadder olduğunu kaydeden Erdoğan, yakın geçmişte yaşanan acı tecrübelerin kuru hamasetle, asılsız vehimlerle, kısır çekişmelerle ve içi boş sloganlarla bir yere varılamayacağını Türk insanına öğrettiğini ifade etti. Erdoğan, "Tepkisel davranışlarla değil, dinamik bir toplum olarak kendimize güvenerek, bilgiyle, alın teri ve emekle geleceğimizi inşa ederek ilerlemek mecburiyetindeyiz. Bizim önümüze koyduğumuz hedefler, bu hedeflere ulaşmak için vazgeçilmez olduğuna inandığımız temel öncelikler son derece açıktır. Rekabetçi, üretken, özel sektöre dayalı ve dışa açık bir ekonomik yapı içinde istikrarımızı koruyacağız. Kamu yönetimini, bütün kamu kurumlarını, önceliklerini iyi belirleyen, halkın taleplerine duyarlı, halkla bütünleşmiş, kaynakları etkin kullanan, saydam, denetime açık, çağdaş bir çizgiye getireceğiz. Evrensel değerlere ve insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak çağdaş standartları yakalayacağız. Katılımcı, çoğulcu bir demokrasiden ve sosyal devlet anlayışından asla vazgeçmeyeceğiz. Bu çerçevede; farklı toplum kesimleri ve bölgelerimiz arasında adaleti gözetecek, bireyler arasında fırsat eşitliği sağlayacağız. Yeni kuşaklarımızı şiddete yönelmediği sürece her türlü eleştiriye ve fikre açık bir zihniyetle yetiştireceğiz. Geçmişin olumlu mirasını sahiplenen, sosyal dokuyu koruyan, kültürel kimliğini gururla taşıyan, yeniliklerden korkmayan, dünyaya açık bir toplum olarak modern dünyada yerimizi alacağız. 20. yüzyılın sonunda kaba ideolojilere, kapalı yönetim sistemlerine sahip, halka güven duymayan yönetimlerin akıbetine hep birlikte şahit olduk. Bugün çevremizde yaşanan birçok gelişme, bu sürecin bir devamı olarak değerlendirilebilir. İşte bu bilinçle, bugün, sadece çevremizdeki coğrafyada değil, bütün dünyada yaşananlardan ders alarak demokrasimize sıkı sıkıya sahip çıkıyoruz" diye konuştu. Türkiye'nin, marjinal bazı grupların hemen her dönemdeki art niyetli çabalarına karşılık hiçbir zaman katı ideolojilerin ve otoriter yönetimlerin esiri olmadığına dikkat çeken Erdoğan, Türkiye'nin yarım asrı aşan demokratik tecrübesi ile bugünün dünyasında çok avantajlı bir konuma aday olduğunu belirtti. Kendi halkından korkan, otoriter ve tepkisel politikalarla halkının gözünden düşen yönetimlerin, milli gücü zafiyete uğratarak dış dünyadan gelen her türlü müdahaleye zemin hazırladıklarını kaydeden Erdoğan, korkular yayarak otoriter rejimler kuranların, asıl korkulacak olan şeyin tam da bu otoriter yönetimler yüzünden gerçekleştiğini göremediklerini ya da görmezlikten geldiklerini dile getirdi. Bu vahim hataların bedelini toplum olarak en ağır biçimde ödediklerine işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin 1990'lı yıllarda ve 2001 yılında yaşadığı ağır ekonomik krizlerin, siyasi istikrarsızlığın ve demokrasi arızalarının ortaya çıkardığı derin yaralar olduğunu anlattı. Siyasi ve ekonomik istikrarı yeniden tesis ettiklerini vurgulayan Erdoğan, bugün bütün makro ekonomik dengelerin yeniden kurulduğunu, kartopu gibi büyümekte olan borçların kontrol altına alındığını söyledi. Sağlanan güven ortamı içinde nominal ve reel faizlerin hızla gerilediğini anlatan Başbakan Erdoğan, uygun bir yatırım ortamı oluşturulduğunu ve rekor düzeyde büyüme ve ihracat performansı sağlandığı ifade etti. Erdoğan, demokratik iradesiyle bu büyük değişime karar veren Türk milletinin bütün fertlerinin, bu ekonomik kurtuluş savaşının isimsiz kahramanları olduğunu belirtti. Cesaretle gerçekleştirdikleri siyasi reformlarla, yılan hikayesine dönen kırk yıllık AB macerasında yepyeni bir dönemin kapısını açtıklarını belirten Erdoğan, 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakerelerinin başlayacağına dikkati çekti. Müzakere sürecinin son derece çetin olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu süreçte zaman zaman herkesi zorlayacak, hatta isyan ettirecek sıkıntılı tartışmalar yaşanabileceği uyarısında bulundu. Erdoğan, şunları söyledi: "Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, halkımızın ve ülkemizin çıkarları için sabırla, teenniyle, sağduyulu bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Açık veya örtülü tahriklere, provokasyonlara asla prim vermeyeceğiz. Sizlerin güveni ve inancı devam ettiği sürece bu zorlu, ancak sonuç itibarıyla halkımızın yarareayışından asla vazgeçmeına olacak yolda kararlılıkla yürüyeceğiz. Ülkemizin uzun vadeli menfaatlerini ve gelecek nesillerin yararını, kısa vadeli dar çıkarlara, kuru hamasete, içi boş sloganlara, kayıkçı kavgalarına feda etmeyeceğiz. Kendi dar çıkarlarını ülkenin ve milletin çıkarı gibi sunmaya çalışanlara aldanmayacağız. Demokratik hukuk devleti ve fikir özgürlüğü zemininde, kendimizden emin bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Gerçek bağımsızlığın sözle ve sloganla değil, alın teri ve çalışmayla, güçlü bir ekonomi ve yönetimle sağlanacağını her fırsatta hatırlayacak, hatırlatacağız. Köklü geçmişimizden ve sağlam kültürel altyapımızdan aldığımız güvenle, gereksiz korkulara ve bize yakışmayan tepkisel davranışlara kapılmayacağız. Başta komşularımız olmak üzere tüm dünya ile ilişkilerimizi geliştireceğiz. Ülkemiz özgür, müreffeh ve güçlü ülkeler arasında yerini mutlaka alacaktır. Türkiye, hiçbir zaman otoriter, yoksul, içe kapalı, aciz bir ülke olmayacaktır. Yaşadıklarımızdan biliyoruz ki, yönetim yapımız özgürleştiği, demokratikleştiği ölçüde, iç bünyemiz daha sağlam hale gelmektedir. Bu şekilde, dışarıdan gelebilecek her türlü tehdide karşılık verebilme gücümüz artmaktadır. Tarihin bize öğrettiği bu gerçeği aklımızdan çıkarmayacağız. Dik duracağız, güçlü olacağız, milletimizin menfaatlerini en iyi ve dikkatli şekilde koruyacağız. Ne geçmişimiz, ne de bugünümüzle ilgili bir kompleks sahibi olmayacağız." Türkiye'nin bugün özgüvenini yeniden kazandığını ve büyüyen, konjonktürel problemlerini rahatlıkla aşabilen bir ekonomik güç olduğunu ifade eden Erdoğan, bu haliyle Türkiye'nin bütün dünyanın dikkatini çeken bir gelişme içinde olduğunu söyledi. Makro düzeyde sağlanan bütün gelişmelerin Türkiye'nin geleceği için son derece hayati kazanımlar olduğunu ve bu kazanımları kaybetmeden güven ve istikrar ortamını kalıcı hale getirmeleri gerektiğini bildiren Erdoğan, gelinen bu noktanın tarihi bir başarı olduğunun altını çizeceklerini, ancak işlerinin daha yeni başladığını da açıklıkla ifade edeceklerini söyledi. Gelir dağılımı, yoksulluk, bölgesel dengesizlik ve her şeyden önemlisi işsizliğin, temel meseleleri olduğunu bildiklerini belirten Erdoğan, bunları da adım adım çözüme ulaştırmaları gerektiğini söyledi. Yaşanan krizlerin bir daha tekrarlanmaması için köklü tedbirler aldıklarını kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin bahtını ağartacak yapısal değişimi her alanda adım adım uygulamaya koyduklarını bildirdi. Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "Daha etkin ve katılımcı bir kamu yönetimi oluşturmak, yerel yönetimleri güçlendirmek, özelleştirmeyi hızlandırmak, eğitim, adalet, sosyal güvenlik ve sağlık alanında dönüşüm sağlamak suretiyle Türkiye'nin önünü açıyoruz. Asla rehavete kapılmadan, asla gevşemeden ve asla yılgınlığa kapılmadan bu ülke için, bu millet için, gençlerimiz için, çocuklarımız için çalışmaya devam edeceğiz. Bugün hayatın her alanında attığımız bu adımların önemi, orta ve uzun vadede daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye'de uzun yıllar süren yüksek enflasyon döneminin ardından, hükümetimizin kararlılıkla uyguladığı ekonomik program sayesinde, enflasyonla mücadelede büyük bir başarı elde edilmiştir. Enflasyonda bu düşüş yaşanırken, 2004 yılında yüzde 9.9 oranında büyüme gerçekleştirilmiştir. Bu, son 39 yılın rekorudur. Bu, milletimin rekorudur. Kişi başına düşen milli gelir 2003 yılındaki 3.390 dolar seviyesinden 2004 yılında 4.172 dolara yükselmiştir. Ekonomik göstergelerdeki bu iyileşme, gelecekle ilgili beklentilerimizi olumlu yönde etkilemektedir. Faiz oranlarının düşmesi ve kredi imkanlarının genişlemesi, önceki dönemlerde ertelenmiş olan tüketim ve yatırım harcamalarının yeniden hız kazanmasını sağlamıştır. Özel firmalar yurtiçi ve yurtdışı kaynaklardan yoğun bir şekilde yararlanarak yatırım harcamalarını hızlandırmışlardır. Hükümetimiz döneminde ihracat artmış, iç talep canlanmıştır. Yaklaşık yüzde 10 oranında gerçekleşen ekonomik büyümenin temelinde yatan sebepler bunlardır. Hükümetimiz, 2002 yılından Mart 2005 tarihine kadar, toplam 17 organize sanayi bölgesi ve 37 küçük sanayi sitesini tamamlayarak hizmete açmıştır. Bu dönemde, Organize Sanayi Bölgeleri'nde tahsis edilen 1.900 sanayi parseli ve Küçük Sanayi Siteleri'nde açılan 5.213 yeni iş yeri sayesinde toplam 248.000 ilave istihdam, yani 248.000 kişiye yeni iş imkanı sağlanmıştır. Yine aynı dönemde, Organize Sanayi Bölgeleri SB ve Küçük Sanayi Siteleri'nin hızla tamamlanmasını sağlamak amacıyla, kredi faiz oranları, şehirlerimizin kalkınmışlık seviyesine göre önemli ölçüde düşürülmüştür. 2005 yılı yatırım programımızda bulunan 18.000 hektar büyüklüğünde 85 adet Organize Sanayi Bölgesi projesi ile 9.873 iş yerinden müteşekkil 74 adet Küçük Sanayi Sitesi projesini de inşallah herhangi bir gecikme olmadan hayata geçireceğiz. Diğer taraftan Acil Eylem Planımız'da yer alan, yatırımcılara bedelsiz arsa tahsisi konusunu Teşvik Kanunu kapsamına dahil ettik. Böylece kalkınmada öncelikli yörelerde, bedelsiz arsa temini uygulamasını başlattık. Yine aynı kanun kapsamında gelir vergisi stopajı, enerji desteği ve sigorta primlerinde de önemli teşvikler getirdik. Bu teşviklerden yararlanmak için ilgili bakanlığımıza bugüne kadar 3.382 adet müracaat yapılmıştır. Bu müracaatlardan 958 adedine parsel tahsis edilmiştir. Tahsisi yapılan parsellerin 227'sinde inşaat başlamıştır. Hatta bunların 47'sinde fiilen üretime geçilmiştir. Kanun kapsamında olmayan diğer illerdeki Organize Sanayi Bölgeleri için de 16.717 adet tahsis yapılmış olup, teşvik kapsamındaki illerle birlikte toplam 282 tesisin temeli atılmış, 70 tesisin de açılışı yapılmıştır. Teşvik Kanunu kapsamında bulunmayan illerdeki sanayicilerimizin isteği ve organize sanayi bölgelerinden gelen talepler üzerine 5084 sayılı kanunun kapsamının genişletilmesi yönündeki kanun tasarısı çalışması da tamamlanmıştır. Hükümet olarak bu ülkeyi kalkındırma yolunda katkı sağlayacak her türlü girişime sonuna kadar destek olmak konusunda kararlıyız. Biliyoruz ki bu ülkeye yapılan her yatırım, Türkiye'nin müreffeh geleceğine yapılmaktadır." 1990-2002 yılları arasında, kendi iktidarlarından önceki 12 yıl boyunca, yaklaşık 200 bin KOBİ'den sadece 4 bin KOBİ'ye, 20 milyon dolar destek sağlandığına işaret eden Erdoğan, AK Parti Hükümeti döneminde, yani 2003-2004 yıllarında ise 42 bin 500 KOBİ'ye toplam 177.5 milyon dolar destek sağlandığını ifade etti. Hedeflerinin 2006 yılına kadar 100 bin KOBİ'ye ulaşarak geçmişle kıyaslanmayacak oranlarda destek sağlamak olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun Türk sanayii için ne anlama geldiğini hem kendilerinin bildiğini hem de sanayicilerin iyi bildiğini ifade etti. KOSGEB'in, Vakıfbank, Halk Bankası ve Ziraat Bankası ile 2004 yılında yaptığı protokolle, KOBİ'lere faiz bedeli KOSGEB tarafından karşılanmak üzere sıfır faizli ihracat destek kredisi verilmesinin yolunu açtığını hatırlatan Erdoğan, bu destek modeliyle yaklaşık 15 bin KOBİ'nin, her bir KOBİ için 100 bin dolar olmak üzere sıfır faizli kredi kullanma imkanına kavuştuğunu söyledi. Uygulamanın başlangıcından bugüne kadar kullandırılan 191 milyon 737 bin dolar kredinin 4 milyon 413 bin dolar tutan faiz bedelinin KOSGEB tarafından karşılandığını ifade eden Erdoğan, bunun, hükümetin hem üretime hem ihracata hem de istihdama aynı anda katkı sağlayan, çok yönlü yararları olan bir uygulaması olduğunu vurguladı. 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizler nedeniyle, ekonomide çok anlamlı iyileşme göstergelerinden biri olan şirket ve kooperatiflerin kuruluş ve tescillerinde de bir hayli azalma yaşandığına dikkat çeken Erdoğan, buna karşın sağlanan siyasi ve ekonomik istikrarın, kısa bir süre sonra iş dünyasına da olumlu biçimde yansıdığını kaydetti. Şirket kuruluşlarındaki bürokratik engellerin kaldırılmasıyla birlikte şirket kuruluşlarında bir patlama yaşandığına işaret eden Erdoğan, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün rakamlarına göre 2002 yılında toplam 30 bin 842 şirket ve kooperatif kurulmuşken, 2003 yılında bu rakamın 32 bin 259'a yükseldiğini ifade etti. 2005 yılı mali bütçesinde esnaf ve sanatkarlar için ayrılan kaynağın kullandırılması amacıyla, Bakanlar Kurulu kararıyla, esnaf ve sanatkara yönelik kredi faiz oranının, Halk Bankası'nın uyguladığı kredi faiz oranının yüzde 75'i kadar olmasının kararlaştırıldığını hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Böylece 2005 yılı içerisinde kullandırılacak kredilerde kredi faizlerinde yüzde 25 sübvansiyon sağlanmıştır. Bankanın halen yüzde 24 olan cari faiz oranı, esnaf ve sanatkarlar için yüzde 18 olarak uygulanmaktadır. Ekonomideki istikrar nedeniyle bu oranın daha da aşağı düşmesini kuvvetle muhtemel görüyoruz. Bunun yanında, 2005 yılında esnaf ve sanatkarlarca kullanılacak kredilerin sübvansiyonu amacıyla mali yıl bütçesine 59 milyon YTL kaynak konulmuştur. 2004 yılından devreden 5 milyon YTL ile birlikte bu tutar 64 milyon YTL'yi bulmuştur. Ancak hükümetimiz kredi talebinin yoğun olmasını da dikkate alarak bütçedeki diğer kalemlerden 20 milyon YTL ek kaynak aktarmayı da karara bağlamıştır. Böylece, 2005 yılında esnaf ve sanatkarların kullanacağı krediler için 84 milyon YTL kaynak aktarılarak 1.4 milyar YTL, yani 1.4 katrilyon lira tutarında kredi kullanma imkanı sağlanmıştır. 2005 yılının ilk üç ayındaki gerçekleşmelere bakıldığında, esnaf ve sanatkarlarımıza kullandırılan kredi miktarının 73 milyon YTL olduğu, geri dönüşlerle birlikte bu miktarın toplam 223 milyon YTL'ye ulaştığı gözlenmektedir. Bu değerler, ekonomideki canlanmanın Hönemli göstergelerinden biri olan esnaf ve sanatkarlarımızın kredi kullanımında önemli bir talep artışı olduğunu göstermektedir. Burada sizlere aktarma imkanı bulduğum ve bulamadığım ekonomik göstergelerin neredeyse tamamı Türkiye'nin gerçekten çok önemli bir kalkınma dinamizmi yakaladığına işaret etmektedir. Bizi asıl sevindiren, rakamların en gür şekilde söylediği bu gerçeğin, Türkiye'nin her köşesindeki, her şehrindeki, her bölgesindeki atılım heyecanıyla bire bir örtüşüyor olmasıdır. Çünkü biz ekonomiyi rakamlardan ibaret görmüyoruz, bu rakamların insanımızın hayatına ne getirip ne götürdüğünü bilmeyi de önemsiyoruz. Bugün rakamların söylediği büyük gelişmenin aile bütçelerimizde, piyasalarımızda, sosyal alanlarımızda yeterince etkisini göstermediğini biliyoruz. Ancak şundan emin olunuz ki, Türkiye'nin bu dinamik çıkışı devam ettiği takdirde, ki bundan bizim asla bir şüphemiz yok; bolluk ve bereket çok kısa bir zaman içinde aile ocaklarında, ekmek teknelerinde, üretim tezgahlarında da kendini gösterecektir. Bakınız göreve geldiğimiz ilk günden beri bakan arkadaşlarımla birlikte bu ülkeyi adım adım dolaşıyoruz. Hemen her gün bu ülkenin bir başka yöresinde, bir başka şehrinde yeni bir fabrika, yeni bir işletme, yeni bir okul, yeni bir hastane, yeni bir yol açılıyor. Açılışını yaptığımız fuar ve organizasyonların, temelini attığımız üretim tesislerinin, hizmete açtığımız hizmet binalarının sayısını bugün artık hatırlayamıyoruz. Ülkemiz için hepsi birer kalkınma abidesi olan bütün bu eserlerin ortak özelliği Türkiye'nin gelecek vizyonuna uygun yüksek teknolojik donanıma, çağdaş çalışma imkanlarına ve uluslararası rekabete açık bir kalite seviyesine sahip olmalarıdır. Bu fabrikalar, bu üretim tesisleri, bu hizmet binaları, bu okullar, bu hastaneler, bu yollar ve bu konutlar Türkiye'nin muhteşem kalkınma hamlesinin halkalarıdır. Türkiye bu dinamizmiyle büyüyor, gelişiyor, dünyadaki imajını da yeniliyor. İhracatta rekor üstüne rekor kırmamızın, yabancı sermayenin ilgi odağı haline gelmemizin ve turizmde patlama yaşamamızın altında yatan sebepler de bunlardır. Şundan eminim ki, sizler de çevrenize baktığınızda Türkiye'de bir şeylerin artık geri dönülmez biçimde değiştiğini; Türkiye'nin uyanan bir dev gibi ayağa kalkmakta olduğunu görüyorsunuz. İşte hayallerimiz gerçek oluyor, işte Türkiye mutlu ve müreffeh geleceğine doğru yürüyor. Şu cümleyi hepimiz her gün inanarak tekrarlayalım; gelecek Türkiye'nindir, gelecek milletimizindir." UN RO-RO PENDİK LİMANI AÇILDI... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, 2010 yılında kişi başına düşen milli geliri 10 bin dolara ulaştırmayı hedeflediğini söyledi. Karayolu ve deniz yolunun birleşmesi açısından büyük önem taşıyan UN RO-RO Pendik Limanı'nın açılışı, Başbakan Erdoğan tarafından gerçekleştirildi. 112 dönümlük alana kurulan liman, 60 milyon dolara mal oldu. Limanın açılış töreninden önce Ulusoy Holding Yönetim Kurulu Başkanı Saffet Ulusoy, liman ile ilgili bilgiler verdi. Ulusoy'dan sonra söz alan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da, ulaştırma ile ilgili yapılanlar hakkında açıklamalarda bulundu. Türkiye ekonomisi açısından büyük önem taşıyan limanın açılış töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bütün kaynaklarını ve imkanlarını seferber ederek medeniyet yolculuğunda hız alarak emin adımlarla emin bir limana doğru yol aldığını söyledi. Hükümetin söz konusu limana ulaşabilmek için özel sektörle elbirliği içinde hareket ettiğini ve bu hizmete açılacak limanın bir örnek eser olduğunu kaydetti. Hükümet olarak kara, hava ve denizlerde tıkanan yollarda engelleri kaldırarak Türkiye'nin önünü açtıklarını, Türkiye'nin çok kısa zamanda kendisiyle ticaret yapmak isteyenler için emin bir liman olduğunu ispatladığının altını çizdi. Medeniyetlerin ulaşımını daha çok deniz yoluyla gerçekleştirdiklerini, deniz ve denizciliğin başlı başına bir sektör olarak ortada durduğunu belirten Erdoğan, dünya ticaretinin yüzde 80'inin, Türkiye'nin de yüzde 90'lık bölümünün deniz yoluyla yapıldığına dikkat çekti. Türkiye'nin 3 tarafının denizlerle çevrilmesinin ülke için büyük bir avantaj olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Otomotiv sektöründe ön sıralarda yer almamıza rağmen denizcilikte niye geri kaldık sorusunun sorulması lazımdır. Türkiye önemli su yollarının odak noktasındadır. Ölçek ekonomisine uyulmaması, yüksek liman fiyat ve tarifeleri gibi olumsuzluklar, bürokratik engeller deniz ulaşımını engellemiştir" dedi. "TİCARETLE UĞRAŞAN DEVLET ANLAYIŞI" Hükümet olarak hem ÖTV bazında, hem taşımacılıkta yaptıkları fiyat indirimleri, ve akaryakıt desteği gibi kolaylıklarla sektöre katkıda bulunmaya çalıştıklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, dünya ölçeğinde kara listeye alınan Türk gemileriyle ilgili de çalışmalar yapılarak bu sayıların en aza indirilmesi için çalışmalarda bulunulduğunu söyledi. Erdoğan, Türk boğazlarının uluslararası standartları yakaladığını, bu yıl ve gelecek yıllarda da aynı konuda çalışmaların hızla devam edeceğini, Türk Ticaret Kanunu'nda yapılan değişikliklerle ticaretle deniz ticaret filosunu daha da güçlendirmek için önünün açıldığını kaydetti. Ticaretle uğraşan devlet anlayışını kabul etmediklerini ve bu anlayıştan sıyrılmak için mücadele verdiklerini kaydeden Erdoğan, "Tüccarlıkla uğraşmayacağız. Tüccarlığı vatandaşımız yapacak. Bizim işimiz ufuk göstermek, denetleme ve düzenlemedir. Ülke kaynaklarının rantabl olarak kullanılmasını sağlamaktır" diye konuştu. Türkiye'de bürokrasiden her fırsatta şikayet edildiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, "Zaman zaman devlet bürokrasisinden şikayet edilir. Problem çözmeyi bürokrasi sevmez, engeller getirir. Temel felsefeleri de 'bugün git yarın gel' anlayışıdır. Bugün Başbakan olduk da bu problemi çözdük mü, hayır çözemedik. Ama hafifleştirmeye çalışıyoruz. Dünyada bu var. Ancak bunu hazırlayan sebepler halkımızın, iş adamlarımızın kendisidir. Çünkü hakkı olmayanı hak edinme gayreti içerisine girenler bürokratı güçlü yapıyorlar" dedi. "TÜRKİYE'Yİ TUTANA AŞK OLSUN" Yunanistan'ın en önemli zenginliğinin denizcilik olduğunu, Türkiye'nin de bunu yapmaya potansiyeli bulunduğuna değinen Erdoğan, "Onun için elele vermek durumundayız. Kaybedecek zamanımız yok. Bu sağlanan katma değer ülkeyi sıçratacaktır. Artık sıçrama devri. Şurada Tuzla'da tersanelerimiz 2010 yılına kadar ful çalışıyor. Artık rekabet başladı. Ülkemizin denize açık bölümlerinde tersane adetlerini arttırma peşindeyiz. Türkiye modern, çağdaş ve parmakla gösterilen ülkeler arasında yerini en kısa zamanda alacaktır" diye konuştu. Erdoğan, bugün İstanbul'da gerçekleştirilen 2. Yatırım Danışma Konseyi toplantısında dünyadaki bütün büyük şirket temsilcilerinin Türkiye'yi iyi yolda gördüklerini açıkladıklarını, bunu duymaktan gurur duyduğunu, ancak bu durumu daha da ileri taşımanın gayreti içinde olduklarını ifade etti. Türkiye'nin olmadık ve boş gündemlerle meşgul edilmemesini isteyen Başbakan Erdoğan, "Bizim derdimiz bugün itibariyle fert başına ulaştığımız 4117 dolarlık GSMH'yi 10 bin dolarlık rakama yükseltmektir. 2010'da 10 bin doları yakalayacağız. Bu bir kırılma noktasıdır. Bunu yakaladıktan sonra Türkiye'yi tutana aşk olsun" dedi. Erdoğan, Türkiye'deki büyümenin hala tabana yayılmadığını, ancak bu iyileşmeyi tabana yayma mücadelesi içerisinde olduklarını, Türkiye'nin her yanını huzur ve mutluluk ülkesi haline getirmek istediklerini de kaydetti ve "Ülkede taş üstüne taş koyanın başımız üzerinde yeri var" ifadelerini kullandı. Konuşmalardan sonra düzenlenen törenle UN RO-RO Pendik Limanı'nın açılışı, Başbakan Erdoğan tarafından gerçekleştirildi.