Şeriat Hukukuna geçtik
Siz şimdiye kadar ayıp ettiği için mahkûm olan birilerini gördünüz mü?.. Kanunlarımız “Ayıp eden kişi şu kadar hapis cezasıyla tecziye edilir” diyor mu?.
Mevlâna, Mesnevi’nin
5. cildinin 112 – 117. sayfaları arasında ünlü; eşek – halayık –
evin hanımı (halk arasındaki adıyla “kabak”) öyküsünü anlatırken
bir yerinde şöyle der: “Şehvet, yüz binlerce iyi adı kötüye çıkarmıştır. Yüz binlerce
akıllı, fikirli adamı şaşkın bir hale getirmiştir. Bir eşeği bile
Mısır Yusuf’u gibi güzel gösterdikten sonra o Çıfıt, bir Yusuf’u
nasıl gösterir?”
Şeriat Hukukuna
geçtik
Deyin
ki Nesrin
Baytok, bir büyük kentin
belediye başkanı…
Deyin
ki evrakta
sahtecilik yaptı ve
yönettiği belediyenin kaynaklarını kendi hesabına
aktardı…
Deyin ki belediye
ihalelerinde yakınlarını,
dostlarını kayırdı…
Ne
olurdu?..
Hiç…
Hiçbir şey olmaz,
milletvekili olduğu sürece dokunulmazlığı nedeniyle karakola bile
çağırılamazdı.
Gelelim kaset
olayına…
* * *
Deyin ki kaset
düzmece değil gerçek…
Peki, ortada suç var
mı?..
Bir dakika, bir
dakika…
“Ama ayıp!.. Ama
günah!” demeyin…
Ayıpsa ayıp…
Siz şimdiye kadar
ayıp ettiği için mahkûm olan birilerini gördünüz
mü?..
Kanunlarımız “Ayıp eden kişi
şu kadar hapis cezasıyla tecziye edilir”
diyor mu?..
Kanunlarımız, “Ayıp
eden kişi seçme ve seçilme hakkını kaybeder” diyor
mu?..
Yooo…
Günahsa günah!..
Size
ne?..
Hesabını Allah’a
verirler…
Yanacaksa onlar
yanacak cehennemde siz değil…
Çünkü kanunlarımızda
“günaha giren kişi şu kadar hapis cezasıyla tecziye edilir”
demiyor…
Çünkü kanunlarımızda
“günaha giren kişi seçme ve seçilme hakkını kaybeder”
demiyor...
İşte onun için
size “suç var
mı?” diye
soruyorum…
Bana bu sorunun
cevabını verin lütfen…
* * *
Yani
Nesrin Baytok
evrakta sahtecilik
suçu işlerken mi
görüntülenmiş?..
Belediye
ihalelerinde yakınlarını,
dostlarını kayırırken gizli kameraya mı
yakalanmış?..
Yoo…
Hem zaten onları
yapsaymış, bugün milletvekili maaşına haciz
gelir miydi?
Ama şuraya bakar
mısınız?.
Ancak şeriat
hukukunun uygulandığı bir
ülkede yaşanabilecek bir recm olayı
yaşıyoruz…
Modern hukuktan yana
olduğunu zannettiğimiz medya, “Dinci” diye
tanımladığı, hatta aşağıladığı medyadan daha çok
recm ediyor Baykal
ve Baytok’u…
O
zaman, “Dinci medya şeriat
istiyor!” yaygaralarından
vazgeçin…
O zaman gelin
rejimin adını da koyun…
Mertçe
çıkın, “Biz CHP’yi ele
geçirmek istiyoruz” deyin…
İkna olanlar da
peşinizden gitsinler…
Ama hem gözyaşı
döküp hem göbek atmayın…
Zira
ona bu memlekette “Riya”
derler…
Bana ne Baykal
ile Baytok’tan!..
Deniz
Baykal’ı çıkarım olduğu
için koruduğumu iddia edenler belli ki bu köşeyi takip
etmeyenler.
Çünkü bu çirkin
olaya kadar burada en çok eleştirilen siyasetçilerden
biri Baykal’dı…
Ve, ve,
ve…
Ben o zamanlar kimi
yorumcular tarafından, Hükümete yalakalık yapmakla
suçlanıyordum…
O
günlerde Baykal’ı eleştirdiğim
için beni alkışlayanlar ise (Ne yazık ki) bugün
bana “Baykal seni kaç
paraya satın aldı?” diye
iğrenç sorular soruyorlar…
* * *
Efendiler!..
Baykal istifa etmiş
etmemiş umurumda değil…
Ben
“Baykal yapmamıştır”
diyenlerden de
değilim…
Aksine “velev ki
yapmış size ne?” diyenlerdenim…
Ben,
kanunlarımızın “suç” saymadığı bir
fiilden dolayı faillerden öte, yakın çevresinin de
recm edilmesine karşıyım…
Televizyonların,
gazetelerin, radyoların sürekli
Baykal
ve Baytok üzerinden
reyting alma çabalarındaki iğrençliğe dikkat
çekiyorum…
Onun için sürekli
kabalık edip, “yuh!” çekiyorum
ya…
Attım ama
tutacak mı ne?
Fehmi
Koru; "Çeşitli siyasi
çevrelerden aldığım duyumlar zaten CHP’li bir aile olan Doğan
Ailesinden Arzuhan Doğan
Yalçındağ’ın CHP Genel
Başkan adayı olabileceği yönünde. Böyle bir gelişme olursa bunu
kimse sürpriz saymasın" demiş…
Ben de iki
gündür, CHP’nin ADP (Aydın Doğan
Partisi) olacağını yazıyordum…
Attım ama tutacak mı
ne?..
Bu nasıl bir
millet?..
Yahu bu nasıl bir
millet, bu nasıl bir medya ki devleti soyanlara kızmıyor da, iki
yetişkin insan arasında geçen bir gönül ilişkisinden nefret
ediyor…
Amman
ha!..
Sakın “ama
kaset” demeyin…
Velev ki kaset
gerçek…
İyi ama o kaseti
de Baykal
mı çekip
yayınladı?..
Zirveye çıkarken
dikkat!..
Münihli yazar ve
oyuncu Jo
Herbst, kendinin birden
zirveye çıkışı üzerine şunları
düşünüyordu:
“İnkâra gerek yok…
Belli ki çok hızlı
tırmandım… Ama insan,
toplumda olduğu gibi tiyatroda da,
yükselirken
geride bıraktıklarına karşı çok terbiyeli
olmalı… Çünkü zirveden
düşerken, kendilerine
mutlaka tekrar rastlanır…”