BIST 9.901
DOLAR 32,57
EURO 34,99
ALTIN 2.459,62

Oyumu kime vereceğim?

Bilge şahsiyet Aliya Izzetbegoviç’in güzel bir sözü var: Dürüst olan ile kabiliyetli olan arasında bir tercih yapmak durumunda kalırsanız, tercihinizi dürüst olandan yana kullanın.

Ömrümüz geçti, normal bir seçim süreci yaşayamadık.  Kendimi bildim bileli her seçim “Türkiye için çok önemli bir kavşak” olarak nitelendi.

Seçimler, ya ‘dava için’ çok önemli oluyor ya da ülke için. Ya ‘öteki’ kazanmasın diye birlik çağrısı yapılır ya da ‘davamız için’ oylar bölünmesin diye.  

Her seferinde oylarımızı ya birinden kurtulmak, ya da birinin gelişini engellemek için kullandık.

Bugüne kadar hep, insanları değil; fikirleri, ideolojileri yarıştırdık.

Davalarımızı, ideolojilerimizi düşünmekten ülkemizi düşünemedik.

Ama hiçbir seçimden sonra da ne ülke bölündü ne de bütünüyle birlik oldu.

Her seçimin sonunda Türkiye değil ama, bizi ‘dava için’, ‘vatan için’ diyerek yanına çağıranlar kazandı.

Çünkü ülkemizin geldiği durum ortada. Şehirlerimiz, yaşam alanlarımız, birlik ve bütünlüğümüz, itibarımız pek parlak değil. Yüzümüzü ağartacak bir tablo yok.  

Ne huzurumuz var ne de birlik, bütünlüğümüz. Kardeşlik duygularımız iflas etmiş.  

Bu sefer de aynısı yapılıyor. Bir kesim bizi iktidardan kurtulmak için yanına çağırıyor. Diğer kesim ise Türkiye’nin kurtuluşunu bugünkü iktidarın varlığını sürdürmesine bağlıyor.

Hırsızlıkla itham ettikleri bir liderden kurtulmak için bizi yolsuzluklarıyla ün yapmış başka bir adaya destek vermeye çağırıyorlar.

Diğer taraftan dinin, dindarlığın itibarına en ağır darbeyi indirmiş bir lidere “İslam dünyasının kurtuluşu için” destek olmamızı istiyorlar.

Aslında hepsi yine kendi gemisini yüzdürmek için bizi yanına çağırıyor.

Bu seçimi Tayyip Erdoğan’dan kurtulma fırsatı olarak gösterenlerin de, Erdoğan’a destek vermeyi Türkiye’nin ve İslam davasının kurtuluşu olarak görenlerin de asıl amacı başka.

Onlar, kendi kurtuluşlarını ideolojik kazanımlarına bağlamışlar.

Kaldı ki bir önceki seçimlerde Tayyip Erdoğan’ı, diğerlerinden kurtulmak için bize sundular.  Şimdi de Tayyip Erdoğan’dan kurtulmayı tek kriter yapıyorlar.

Bu kısır döngü daha ne kadar devam edecek?

Daha önce de söylemiştim: Aydınların, gazetecilerin, yazarların görevi; kişileri savunmak, kimin iktidar olacağını belirlemek ve insanları bir liderin arkasında toplamak değildir.

Aydınların görevi değerleri savunmak, doğruları anlatmak, olup biteni netlikle topluma göstermektir.

Fakat bizde öyle olmuyor. Bizde her kampın, her ideolojinin aydını toplumu kendi mahallesine desteğe çağırıyor.

Mensubu olduğu ideolojinin iktidarını bize ulusal kurtuluş olarak sunuyor.

Aslında her partide oy verilmeye değer adaylar var.  Bu çağda parti taassubunu kırmış olmamız gerek.

Bir kez olsun fikirlere değil kişiliklere göre hareket edelim.  Kabiliyetli, iş bitirici oluşundan çok dürüstlüğe ve yüksek ahlaka bakalım.  Bari bu seçimde parti ayrımı yapmadan kendi ilimizde en değerli gördüğümüz adaya destek verelim.

Bir kez olsun bu ideolojik saplantılarımızdan kurtulup çocuklarımız için sandığa gidelim.  

Bilge şahsiyet  Aliya Izzetbegoviç’in güzel bir sözü var: Dürüst olan ile kabiliyetli olan arasında bir tercih yapmak durumunda kalırsanız, tercihinizi dürüst olandan yana kullanın.

Benim için esas olan hangi görüşten, hangi dinden, hangi mezhepten, hangi ideolojiden olduğu değil, ne kadar dürüst olduğudur.

Ya dürüstlüğüne inandığımız aday yoksa?

Medyanın, iş dünyasının, toplumun bu kadar baskı altına alındığı bir ortamda oynanan demokrasi oyununa katılmayı düşünmüyorum. 

Duygularımı başkalarının iktidar oyununa malzeme yapmaya niyetim yok. 

Bilmem anlatabildim mi?

twitter.com/acikcenk