BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

CHP: "Hakim bey, bu da mı gol değil be!"

Kemal Kılıçdaroğlu bulunduğu yerde gol diye zıplamış olabilir. 

Muharrem İnce koşup ona sarılmış ve yedek kulübesindeki vekiller sevinçle havaya sıçramış olabilir.

Olabilir, gerçekten!

Sen ta oralara kadar git, Suriye’den gazeteci “Cüneyt Ünal”ı al ve gel.

Herkes şaşırdı haliyle.

Çünkü imajı deniz kıyılarının fatihi olan bir parti, bu kez Yavuz Sultan Selim’liğe soyunmuştu.

Cumhuriyet Halk Partisi, ilk defa kamuoyunun önünde skor yaptı. Hem de göstere göstere, çeşitli hücum varyasyonları deneyerek.

İktidar partisi Mısır’da iken, aynı mevsimde aynı coğrafyada yakaladı onu. İyi bir kombinasyonla, iyi atakla bir adım öne çıkardı kendini.

Peki, gerçekten durum böyle mi?

Ve bunu gerçekleştiren  “Yeni” CHP’mi ?

Cumhuriyet Halk Partisi, uzun süredir özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte eski taş kalıplarını yıkarak halka daha yakın, somut politika üreten ve iletişim beceresi daha yüksek bir parti olma arzusunu taşıyor. Halk nezdindeki  “elitist” imajından sıyrılmak istiyor.

Tabi, hem kendi iç dengelerindeki çatışmalar, hem de geçmişten gelen statükoculuk ve örgütlenememe “beceriksizliği” bu çabayı zaman zaman boykot ediyor.

Hal böyle olunca, CHP’nin hala politika üretme araçları istediği düzeye ulaşmıyor ve etkin bir politik karaktere bürünemiyor.

Aslında Cüneyt Ünal’ı kurtarma operasyonunu,  işte bu sürecin bir devamı diye niteleyebiliriz.

CHP, AK Parti’nin Suriye politikasına karşı çıkarken,  “sadece söylem üretme” alışkanlığını bir kenara bırakıp, Suriye yönetimiyle olan iletişimini belli kanallardan devam ettirmeye çalıştı. Buna birde hükümetin Esad yönetimiyle olan diyaloğunu tamamen kesmesi eklenince,  Cüneyt’e en yakın pozisyondaki grup konumuna geçti.

Buna ek olarak,  Esad’ın Erdoğan hükümetine karşı küçük bir salvo yaparak, “düşmanımın düşmanı dostumdur”  mantığıyla muhalefet partisine küçük bir jest yapması da CHP’yi avantajlı konuma getirdi.

Dışişleri Bakanlığı’nın ise bu süreçteki payının ne olduğunu muhtemelen ileriki dönemlerde daha detaylı anlayacağız.

Ama her şeye rağmen; Cüneyt’in Türkiye’ye getirilme sürecine aracı olmasıyla, uzun soluklu aktif siyasetinin karşılığını alan CHP, hanesine bir gol yazdı diyebiliriz. İlk defa, başladığı bu yolda somut bir kazanım elde etti.  

Esad yanlısı yada Baasçı görünme riskini alarak, Cüneyt'i ailesine kavuşturma cesaretini gösterdi. 

Burada dikkat çekilmesi gereken diğer bir nokta ise; Türkiye'nin Suriye'ye ilişkin politikaları sonucu, bilgiyi bizlere ulaştırmak pahasına canlarını ortaya koyarak çalışan Cüneyt ve diğer gazetecilerin bile orada neredeyse çalışamaz hale gelmiş olmalarıdır.

 

Açlık grevleri bitti. Ya Sonuç? Şimdi Kim Haklı Çıktı?

·         Başbakan “Şov yapıyorlar, zaten bırakacaklar.” dedi. Haklı mı çıktı?

·         Öcalan “Ben barışa destek vermek istiyorum” dedi. Ama bu arada “Gücümü de görün, küçümsemeyin” dedi. Haklı mı çıktı?

·         Sırrı Süreyya “Cezaevi Tahrir’dir artık. Kürt halkının evlatlarının mücadelesini herkes gördü.” dedi. Haklı mı Çıktı?

·         Hüseyin Çelik: “Hükümet hiçbir yaptırımı yerine getirmedi. Dik durdu. Ana dilde savunma, zaten açılım sürecinde programımızdaydı.” dedi. Haklı mı çıktı?

·         Kılıçdaroğlu: “Başbakan, Öcalan’ın oyuncağı oldu” dedi. Haklı mı çıktı?

Siz anladınız mı şimdi “Kim kazandı ve Kim haklı?”