BIST 10.337
DOLAR 32,25
EURO 34,71
ALTIN 2.402,57

Cemaat'in Türkiye'ye yaptığı büyük kötülük

Aceleci, kural tanımaz ve özensiz tavırları; toplumda “Bu operasyonların arkasında dış güçler var” algısının oluşmasına neden oldu.

Cemaat’in devlette söz sahibi olma arzusu, Türkiye’ye pahalıya mal oldu.

Uydurma delillerle, sahte belgelerle önce Ergenekon sürecini sulandırdılar. 5-10 darbecinin yanına yüzlerce insanı katarak davanın toplumdaki meşruiyetine gölge düşürdüler.

Cemaat’e “Gözünün üstünde kaşın var” diyen herkesi düşman belleyip yargı eliyle hapse tıktılar.

Kurunun yanında yaşı da yaktılar.

Aceleci, kural tanımaz ve özensiz tavırları; toplumda “Bu operasyonların arkasında dış güçler var” algısının oluşmasına neden oldu.

Yargıda ve emniyette kadrolaştılar. Sıra MİT’e gelmişti. Orayı da istiyorlardı.

Toplumun ne düşüneceğini hesaba katmadan, İsrail’in açıktan cephe aldığı Hakan Fidan’ı hedef tahtasına yerleştirdiler.

Hakan Fidan’ı yıpratmak için, herkesin umut bağladığı ‘Barış süreci’ni ihanet olarak lanse ettiler.

Bir taraftan bunları yaparken, diğer taraftan da İsrail ve Batı’nın düşman bellediği İran’ı dillerine doladılar.

İran aleyhine öyle saçma, öyle anlamsız, öyle uçuk komplo teorileri ortaya attılar ki, toplumun büyük kısmı, Cemaat’in İsrail lehine çalıştığına inandı.

Defalarca yazdık: “Dış güçler adına çalışıyorsunuz algısı giderek yerleşiyor, yapmayın etmeyin...”  Oralı bile olmadılar.

Devlette etkin olma teşebbüsleri, Başbakan Erdoğan’a takılınca, yıllardır biriktirdikleri yolsuzluk belgelerini birer birer ortaya dökmeye başladılar.

Cemaat’in yolsuzluk iddialarını gündeme taşırken gösterdiği (Ergenekon sürecindekine benzer) özensiz ve hesaplı tavır, yolsuzluk operasyonlarına da gölge düşürdü.

Yolsuzlukları haber yapmak, topluma duyurmak, sonrasını yargıya bırakmak yeterliydi. Fakat bununla yetinmediler.

Üzerlerindeki “İsrail ajanı” lekesini zerre kadar önemsemeden sosyal medyadan isimsiz hesaplarla hükümete resmen savaş ilan ettiler.

Bir sivil toğlum kuruluşu gibi değil bir 'güç odağı' gibi hükumet aleyhine operasyon çektiler.  

Tüm bunların sonunda, toplum gerçekten de dış güçlerin Erdoğan iktidarını Cemaat eliyle yıkmaya çalıştığına inandı.

Böyle olduğuna inanmasaydı bunca ses kaydı, bunca yolsuzluk iddiası karşılıksız kalır mıydı?

Böyle olduğuna inanmasaydı Erdoğan’ın istediği parayı vermeyen iş adamı için söylediği “Nasıl olsa kucağımıza oturacak” cümlesini duymazdan gelir miydi?

“Cemaat, İsrail adına hükumeti yıkmaya çalışıyor” algısı oluşmasaydı, sızdırılan konuşmadaki “Kendi topraklarımıza 8 füze atar savaşa gerekçe oluştururuz” cümlesini insanlar duymazdan gelebilir miydi?

Konuşmanın içeriğini değil, sızdırılmasını sorun eder miydi?

Ergenekon sürecinde yargıyı cemaatin organı gibi çalıştırmasalardı, toplum Erdoğan’ın yargıyı hallaç pamuğu gibi atmasını sineye çeker miydi?

Cemaat, Ergenekon sürecinde sahte delil üretmeseydi, AK Parti seçmeni, Cemaat eliyle servis edilen yolsuzluk iddialarındaki delillere sahte muamelesi çeker miydi?

Cemaat el attığı her işe şaibe bulaştırmasaydı, AK Parti’nin dindar seçmeni, Egemen Bağış’ın Kuran’a saygısızlığına sessiz kalır mıydı?

Erdoğan’a, 12 yıllık iktidara rağmen, hâlâ mağdur rolü oynama imkanı sundular.

Bu seçimin en ağır, en üzücü sonucu “Dış güçler Erdoğan’ı istemiyor” tezinin toplumda karşılık bulmasıdır.

İktidarın “Dış güçlerle savaşıyoruz” iddiası, Türkiye’yi büyük sıkıntılara sürükleyebilir.

Bundan sonra hükumetin içe kapanma politikaları, özgürlüklerin kısıtlanması hep bu iddiayla meşrulaştırılacak.

Ve içe kapanmanın, özgürlükleri kısıtlamanın sonunda gerçekten Batı’yla arası bozulmuş bir ülke haline geleceğiz.

Diyeceğim o ki Gülen Cemaat’i devlette etkin olma hırsıyla hem kendini yaktı hem de yeni ve özgür Türkiye hayalimizi. twitter.com/acikcenk