BIST 10.191
DOLAR 32,38
EURO 34,74
ALTIN 2.403,91
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Zelihanın hüzünlü öyküsü

Kendi olmak istemenin lüks sayıldığı bir mahalle ve bir kadının var olma savaşı

Abone ol

Bazen ne yapsak arayı kapatamayacakmışız gibi geliyor. Bir yarışta olduğumuzdan, yenmek, üstün olmak istediğimizden değil; ne zaman ayağımıza bir şey takılsa dönüp baktığımızda bunun başlıca kaynaklarından birinin kadınlığımız olduğunu gördüğümüzden.

Evet bunlar çok konuşuldu, “kadın erkek eşittir”ler, “günümüz çağdaş kadınları”, “kadınlar da...”lar... Çok duyduk. Haksızlar mıydı?
Hayır, ama neden ille bir savunu yapmak, denkliğini, haklarını ispatlamak zorunda olan biziz diye düşünmeden ede- miyor insan. Pozitif ayrımcılık bile batıyor yeri geldi mi: Kaç yıl fazladan kayırılsak bunca dışlanmayı, ayıplanmayı, mahrum bırakılmayı silebileceğiz?
En eşitlikçimiz bile iş hayatına girdi mi kadınlığını iğdiş etmek zorunda kalmıyor mu? Göz hapsinde tutulmadan çalışmayı başarabilmiş kaç şanslı kadın var ki? Bunları söyleyebiliyoruz diye, sosyal hayatta nihayet ‘layık olduğumuz’ yeri almaya başla- dık diye sevinelim mi?

İlham perisinin gelişi
Nur Yazgan, ilk romanı “”ta Üsküdar sırtlarında, denizin kokusunu duyan lakin kendisini göremeyen bir mahallede, içinden geçeni ilmek ilmek veren bir halıcı kızı, Zeliha’yı anlatıyor. Dolunayın yıldızları soluklaştırdığı bir gecede, efsanesini bilmediği defne ağacının altında halı dokuyor Zeliha.
Büyüsünü yalnızlığından alan başka bir kahramanı var onun, günün birinde sahile inip Kız Kulesi’ni yakından görebilmeyi hayal ediyor. Üsküdar sırtlarıyla sahil arasındaki 15 dakikalık mesafeyi bir çırpıda aşar gibi gidip geliyor elleri ilmeklerin üzerinde.
O gece ilham perisi gelip vücudunda dinlenmek için icazet alıyor Zeliha’dan. Sabahına Zeliha ‘kadınlığa ilk adımı atmış’ olarak uyanıyor. Annesi Dulkadın’ı evhama düşürüyor bu durum.
Annesi dul olduğundan kadınlık iki kere musallat başına. Zeliha da madem ki genç kız oldu, annesi gibi başı önde yürümeyi iyice belleyecek artık. Regl olanların kadınlığa adım attıkları için daha aciz, menopoza girenlerin ‘erkekliğe’ adım attıkları için daha güçlü görüldükleri bu mahallede, tüm eşraf göz olup yaptıklarını izlemeye, kulak olup adımlarını dinlemeye başlıyor Zeliha’nın.
İlham perisinin ve ‘kadınlığın’ vücuduna yerleşmesinden sonra dışarıya attığı ilk adımlarla vücudu başına bela oluyor Zeliha’nın. Halısını çarşıya indirirken, ayağı kendisine yöneltilen bakışlara takılıyor. Kırılan topuğunu tamir ettirmek için girdiği ayakkabı tamircisinde, ayakkabının tekini prense kendisi götüren bir Külkedisi artık. Ayakkabıcı büyüsüne kapılıp bir beste yapıyor, bestenin sonuna doğru ona bu besteyi yaptıranın karşısında oturan bu kız değil, kendi ruhu olduğunu düşünüp yüzgeri ediyor Zeliha’yı.
Zeliha’nın halıları o günden sonra içi gibi karışıyor; Hazreti Yusuf’la Züleyha’nın hikayesini resmettiği halılarda Yusuf’un peştemali her seferinde biraz daha aşağı sıyrılmaya, manzara resmettiğinde kuşlar öpüşmeye, ceylanlar daha bir istekli bakışmaya başlıyor.
Dulkadın komşuların da telkiniyle şüphelenip kızını ebeye götürüyor. Muayeneden Dulkadın, kızının ‘namusuna’ güvenli, kendinden emin çıksa da Zeliha bütün söyleyeceklerini bir avazla döken çığlığı atıp tamamen susuyor. Ne halı dokuyor bir daha ne tek bir söz çıkıyor ağzından.

Koyu suskunluk
Bakışları kendisine çeviren ilham perisinden kurtulursa dilinin çözüleceğine inanıyor Zeliha. Kendisi gibi içinde bir peri barındırdığını bilmediği defne ağacının altından kalkıp, yalnızlığın bir nişanesi gibi denizin ortasında duran Kız Kulesi’ni görmeye gidiyor bir gece vakti.
Bir ayakkabıcı dükkanında bulduğu aşkı, sokaklarda yalınayak yürürken arıyor. Ona yaptığı besteyi çalarken karşısında Zeliha’yı gördüğünde tanımıyor bile adam. Geçip gidiyor.

Nur Yazgan “Lal Kitap” ile 2007 Duygu Asena Roman Ödülü’ne değer görüldü. Kendi olmak istemenin lüks sayıldığı bir mahallede, kadınların var olmak için, su gibi, kalıbına göre şekil alması gerektiği öğütleniyor Zeliha’ya. Kitabın sonuna, Zeliha’nın suskunluğunun en koyu yerine doğru, belki de asıl lafını fısıldıyor yazar okura:

Başkalarının hayatını yaşamaya o kadar alışırlardı ki kadınlar, eskiyen hayatlarını yenisiyle değiştirmek için aşık olurlardı erkeklere. Çaresizlik vardı kadınların aşkında, erkeklerin aşkından kuvvetliydi bu yüzden.”