Uyuyanların Ülkesi Olmayacağız
O gece bir milletin kalbi sustu.
Saat 21.00’den sonrası yoktu. Gece evladını uyutan bir anne, sabaha evlatsız uyandı.
Koca bir millet, vatanına sarılarak sabahladı. Gökten bombalar yağdı… Tanklar geçiyordu bedenlerin üstünden…
Ama iman, pas geçilmiyordu. Milletin vergisiyle alınan uçaklar, milletin üzerine bomba atıyordu.
Milletin ekmeğini yiyen hainler, o ekmeğe ihanet ediyordu.
Sınırda beklemesi gereken asker, sokakta bu milletin varlığına, kimliğine, inancına, bayrağına, ezanına kurşun sıkıyordu o gece.
Bir yüzbaşı çıktı, “Bu millet bizim için kurşun yemeye değer” dedi.
Biz onunla ağladık.
Bir anne çıktı, “Oğlumu kaybettim ama vatanım sağ olsun” dedi.
Biz onunla sustuk. Ömer Halis Demir…
Bir kurşunla bir milletin kaderini değiştiren yiğidin adı.
Göğsünü düşmana siper etti.
Ömer öldü, biz dirildik. Dünya sustu, biz konuştuk.
Tweet atan değil, sokakta koşan olduk.
Ağız dolusu vatan diyenler değil, canını dişine takanlar yazdı tarihi. Sokağa çıkmayın diyenlere inatla…
“Biz bu vatanı sokakta bulmadık!” dedik. Bu millet, darbeyi değil, birbirine sarılmayı seçti.
O gece hangi partiye oy verdiğimizi sormadık.
Aynı bayrağın altındaydık.
Aynı tankın önündeydik.
Aynı Allah’a yalvarıyorduk.
Şimdi o geceyi sadece hatırlamak değil, yaşatmak zorundayız.
Çünkü 15 Temmuz bir duruştur.
Ve o duruşun adı hâlâ başlıksız…
Çünkü vatan sevgisinin adı yoktur.
Çünkü şehadetin başlığı olmaz.
15 Temmuz’un gecesinde…
Ay yıldızın karardığı, gökyüzünün alçaldığı, ihanetin siper aldığı gecede... Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da, İzmir’de meydanlarda…
Milletin iradesi, silahın namlusuna direndi.
Profesör İlhan Varank, vatana adamış bir ömürle…
Erol Olçak, Nihal’in ifadesiyle gamzeli oğul Abdullah Tayyip; bir baba bir evlat, yan yana şahadetle…
Henüz 17 yaşındaydı Uhud Işık, lise sıralarından şehitliğe yürüdü.
Serhat Önder…
İmam Mustafa Yaman…
Özel Harekâtçı Hakan Yorulmaz…
İkiz polisler Ahmet ve Mehmet Oruç…
Ve mahalle muhtarı Mete Sertbaş…
Sizleri unutmadık…
Ankara… Kazan… Akıncı Üssü…
15 Temmuz gecesinde…
F-16’ların biri kalkıyor, biri iniyor.
Cumhuriyet’in simge kurumları bombalanıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi…
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi…
Genelkurmay Başkanlığı…
Gökyüzü ihaneti kusarken, toprağın bağrından direniş fışkırıyordu.
Kazan’ın Bitik köyü muhtarı Hicabi Bitik…
Saman balyalarını ateşe veriyor.
Uçaklar kalkamasın, inemesin diye…
Karanlığı dumana boğuyor.
Sular duruluyor.
Devlet yetkilileri soruyor: — Zararın ne kadar? Devlet karşılayacak.
Muhtarın cevabı, çerçevelik bir dirayet:
“Ben samanımı devletimden tazminat almak için yakmadım… Allah için, ülkem için, millet için yaktım.”
İşte bu yüzden Kazan artık Kahramankazan…
O gece bir de aklını bir dolara satanlar vardı…
Milletin iradesini tank paletlerine ezdiren hainler…
Bir kısmı yargılandı, cezasını çekiyor.
Bir kısmı hâlâ kaçak…
Unutmadık.
Kayıtlara değil, kalbe yazdık hepsini. Bu millet, bir daha asla “uyanık uyuyanlar” ülkesi olmayacak.
Çünkü artık biliyoruz;
İhanet, dost postalıyla geliyor.
15 Temmuz’un özeti… Bir yanda...
Bomba yağdıran jetler,
İnsanların üzerinden geçen tanklar,
Namlusu millete çevrilmiş tüfekler,
Sağanak sağanak yağan mermiler… Diğer yanda...
Milletin çıplak elleri,
Anaların duaları,
Babaların cesareti,
Ve gençlerin gözünü kırpmadan çıktığı son yolculuk…252 Şehadet