BIST 9.645
DOLAR 32,60
EURO 34,79
ALTIN 2.411,12

Üniversitelerde boş kontenjan sorunu

Yükseköğretim, bugüne değin sorunun rasyonel bir analizini yapabilmiş değil.

Bir önceki yazıda ülke genelinde ciddi yatırımlarla açılmış üniversitelerin kontenjanlarının yoğunlukla boş kaldığını; buna karşın bir buçuk milyona yaklaşan sayıda öğrencinin ise yerleşemediği için üniversite kapısında beklediğini yazmıştım. Bu yakıcı sorun karşısında yükseköğretim sisteminin kendisinin sorunu anlamadığından dem vurmuştum.

Türkiye yükseköğretimi merkezde YÖK’ün yer aldığı epeyce vakıf ve devlet üniversitesinin birleşiminden oluşan büyükçe bir yapı. Mevcut sistemde üç ayak var. Yasayla kurulan ve fakülteleri kanunla açılan üniversiteler, kanunun kendisine verdiği sınırlar içeresinde bölümlerde öğretim elemanı istihdam ediyor ve bu bölümlere alacağı öğrenciler için kontenjan talep ediyor. İkinci ayak olan YÖK ise bu kontenjanları onaylayan, düzenlen ve izin veren asıl mercii.  Son olarak, YÖK’ün belirlediği kontenjan dahilinde öğrencileri sınav başarıları doğrultusunda bölümlere gönderen ÖSYM ise üçüncü aktör.

Gelişmiş akademilerden farklı olarak Türkiye yükseköğretimi, 1974 yılından bu yana ÖSYM (veya öncülü ÜSYM) tarafından kendisine gönderilen hazır öğrencilerle eğitim-öğretime devam ediyor. Bu tarihten önce kendi öğrencilerini seçen Türkiye’deki yükseköğretim kurumları, artan talep karşısında merkezi sınav ve yerleştirmeye ihtiyaç duyarak şu an kullandığımız sisteme geçmiş.

2012 yılına kadar başvuran öğrenci sayısı, mezun öğrencilerin tercih alanları, yükseköğretime olan talep ile kontenjan arasında kısmen bir denge oluşturulduğu için üniversiteler öğrenci bulmakta hiçbir sorun yaşamadılar. Dolayısıyla da mevcut öğrenci bulma sistemine hiç kafa yorulmadı. Türkiye’de üniversitedeki akademisyenler, öğrenci kabulü konusunda başka sistemlerin varlığından bile haberdar değiller. Maalesef aynı yargı üniversitelerin idarecileri için de geçerli.

Ayrıca, ÖSYM tarafından her yıl hazır öğrenci almaya alışmış üniversitelerin öğrenci bulamama sorunu ilk olarak doğudaki yeni üniversitelerin sayısal temel bilim bölümlerinde başladı. Bu üniversitelerde idareciler, iyi bölüm- kötü bölüm ayrımı üzerinden sorunu okuyacak düzeyde kaldılar. Çıkış için o yıllarda popüler olan ve öğrenci bulmakta zorlanmayan bölümlerin açılması için çaba, emek ve kadro harcandı. Sağlık Bilimleri alanlarında patlama yaşandı bu yıllarda. Birkaç yıl öğrenci sayıları görece dengede tutuldu ama bu çabalar da yeterli olmadı.

Öğrenci sayılarını yüksek gösterme ve muadillerine göre başarılı görünme çabasından dolayı taşra üniversiteleri idarecileri, Orta Asya kökenli, devam ve dil sorunu olan yabancı uyruklu öğrenciler ile toplam öğrenci sayısını şişirmeyi denediler. Bu pansuman çözümün de çıkar yol olmadığı gün gibi aşikar. Zira devlet imkânları ve burslarla ülkeye getirilen niteliksiz öğrenciler, üniversite kayıtlarını legal maske olarak kullanmakta ve çalışarak para kazanmaktan başka bir hedef gütmemektedirler.  Toparlayacak olursak, sorun, önce görmezden gelindi sonra bölümler bazında değerlendirilerek ertelendi. Devamında da yanlış anlaşıldı ve yanlış çözümlerin peşinden gidilerek daha fazla kaynak israf edildi.  

Her sene daha da kötüleşeceğini ve birçok üniversitenin kapanma aşamasına geleceğini ise ancak 5 yıl sonra idrak edebildi taşra üniversiteleri. Merkezdekiler için sorun hala “her ile üniversite açarsan böyle olur” düzeyinde. Epey üniversite idarecisinin henüz sorunun ciddiyetini anlamadığı da acı bir gerçek.

Ülkenin batısında ve büyük şehirlerdeki köklü üniversitelerde sorun yeni hissedilmeye başlandı. Görebildiğim kadarıyla taşra üniversitesindeki tüm tecrübe tekrarlanıyor.

Normalde ülkedeki herhangi bir sorun baş gösterdiğinde, sorunu rasyonel olarak ele alması, veriler ve rakamlar üzerinden kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutması ve makul çözüm önerileri geliştirilmesi görevi akademinindir ve akademinin olmalıdır. Şimdi öyle bir noktadayız ki akademinin kendisi oldukça önemli bir sorun ile karşı karşıya. Yükseköğretim planlama sorunundan dolayı birçok üniversite kontenjanı boş kalırken yaklaşık bir buçuk milyon öğrenci üniversiteye yerleşemiyor. Yükseköğretim, bugüne değin sorunun rasyonel bir analizini yapabilmiş değil. Sorun halen doğru anlaşılabilmiş de değil.

Sebepler ve rakamlarla devam edelim…