BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

Türkiye bölünür mü yoksa büyür mü?

Terör ve bölücülük sorununu konuşurken, sorunu tanımlama noktasında ortaya çıkan bloklaşmayı şu şekilde tasvir edebiliriz:

Terör ve bölücülük sorununu konuşurken, sorunu tanımlama noktasında ortaya çıkan bloklaşmayı şu şekilde tasvir edebiliriz: Bir yanda Kürtler ve kendisini Kürtlerin temsilcisi gibi takdim eden bir örgüt ve o örgütün uzantısı bir siyasi yapı... Diğer yanda Türkler ve kendisini hem Türklerin hem de devletin sahibi ve temsilcisi gibi sunan, Türkleri Türk sözcüğü ile kandırmakla meşgul oligarşi... Ortada ise oligarşinin tasallutu altına düşmüş ve sorun çözme kabiliyetini kaybetmiş olmaktan dolayı sürekli yıpranmakta olan bir devlet mekanizması...

Kürtleri temsil ettiği iddiası ile ortaya çıkan örgütlü yapı ile Türkleri temsil ettiğini söyleyen oligarşi arasında doğrudan veya dolaylı bir ilişkinin olduğu artık kesin. Yani bir nevi, dar zamanlarda birbirinin imdadına yetişen düşman kardeşler gibi bir şey…

PKK nezdinde ortaya çıkan ve Kürtlerin oligarklığına soyunmuş olan örgütlü yapının Kürtleri temsil ettiği veya Kürtleri temsil etme kudretine sahip olduğu söylenebilir mi? Hayır!.. En azından, bu örgütün siyasi uzantısı olan partinin Kürtlerden aldığı oy göz önüne alındığında, böyle bir temsil kudretinin ortada olmadığı açıktır. Hatta silahların gölgesinden uzaklaştıkça, Kürtlerin bu partiye oy vermediği de ortadadır.

Peki, akşama kadar Türk sözcüğünü dilinden düşürmeyen ama Türklükle ve Türklerle bütün rabıtasını yitirmekle kalmayıp, bu ülkenin milli kültür kodlarına düşmanlığı meslek haline getirmiş, Onuncu Yıl Marşını istiklal Marşı zannetmekle meşgul oligarşinin Türkleri temsil ettiği düşünülebilir mi? Yine hayır!.. Türklerin, neredeyse bütün seçimlerde, hem kendisini hem de devleti bu oligarşinin tasallutundan kurtaracak siyasi organizasyonlara yöneldiği gün gibi ortadadır.

Yani bir yanda çift ayaklı bir oligarşi diğer yanda ise Kürt’üyle Türk’üyle mazlum bir millet vardır ve her iki tarafın oligarklarının gözünde bu millet, kömür ve erzak peşinde oyunu ve onurunu pazarlayan, iradesi beş kuruş etmez çobanlar veya göbeğini kaşıyanlar topluluğudur. Bunu açık ve aleni şekilde dile getirmek suretiyle milleti aşağılamakta her hangi bir beis görmüyorlar.

İşte 30 yıldır kan ve gözyaşıyla süslediğimiz halde son dönemde tekrar artış gösteren olaylar, bu oligarkların, daha kolay yönetebilecekleri küçük bir Türkiye hayaliyle planlayıp uygulamaya koydukları çirkin bir oyundan ibarettir. Eğer oyun ve oyunun dayandığı plan tutsaydı, Türklerin Haymana, Kürtlerin de Diyarbakır ovasında ebedi ırgatlık dönemi başlamış olacaktı. Lakin plan tutmamış, Türk ve Kürt el ele vererek bu planı bozmuştur.
Nasıl mı?

PKK’nın silahlı eylemlerine başlamasıyla birlikte, ülkede demografik yapıyı alt üst eden bir göç dalgasının yaşandığını ve bunun daha ziyade doğudan batıya bir Kürt göçü şeklinde cereyan ettiğini hepimiz biliyoruz. Yani terörün doğurduğu problemler karşısında Kürt, bulunduğu bölgede örgüte avantaj sağlayacak direnç noktaları oluşturmak yerine ve örgütün beklentilerinin aksine batıya yönelerek Türk’e sığınmıştır. Türk de Kürt’e sırtını dönmemiş, ona kucak açmış ve onu bağrına basmıştır.

Bu nüfus hareketlenmesinin ortaya çıkardığı bu yeni demografik yapı karşısında, bağımsız Kürdistan tezi bir yana, federasyon ve konfederasyon gibi söylemler dahi geçerliliğini yitirmiştir.

Peki, bu böyle olmasaydı da terör olayları ile birlikte batıdan doğuya doğru bir Kürt göçü yaşansaydı ve buna karşılık doğudan batıya doğru da kısmi de olsa bir Türk göçü ortaya çıksaydı yani bir nevi Türkiye sosyolojik olarak bölünseydi ne olurdu? Vurgulayarak söylüyoruz ki, hiçbir kuvvet ama hiç hiçbir kuvvet bu ülkenin bölünmesinin önüne geçemezdi.

Nüfus sirkülâsyonunu Kürt istilası şeklinde yorumlayacak derecede ihanet fikrine kendini adamış bazı grupların tahrik edici söylemlerine rağmen bu olmamış, Türk’ün ve Kürt’ün feraseti ve kucaklaşması bu bölünmenin önüne set çekmiştir.

Sadece set çekmekle kalmamış, sivil toplum dinamikleri ile tarihi arka plan fikrine dayalı yeni bir devlet algısını mecburi hale getirmiştir. Yani ve kısaca, küçük Türkiye projesini hayata geçirmek üzere birilerince uygulamaya konulan plan geri tepmiş, Türk’ün ve Kürt’ün hamiyeti ve devletin kılcal damarlarında doğan refleksle bu büyük Türkiye projesine dönüştürülmüştür.

Şu anda önümüzde, davul zurna çalarak dahi bölemeyeceğimiz bir Türkiye fotoğrafı durmaktadır. Bu fotoğraf, bir iç çatışma ortamı oluşturmak suretiyle bozulmadığı ve bu demografik yapıyı alt üst edecek toplu ve büyük bir göç dalgası yaşanmadığı müddetçe Türkiye’nin bölünmesi mümkün değildir. Türk, kendisine yönelmiş ve gelip kendisine sığınmış olan Kürt’e sırtını dönmediği ve onu dışlamadığı müddetçe bu olmayacaktır.

Dolayısıyla, bir iç çatışma yaşanmadığı sürece Türkiye’nin büyümesinin önüne geçilemeyecektir. Örgütün ve örgüt uzantılarının gerilimi tırmandıran eylem ve açıklamaları, böyle bir iç çatışma ortamı oluşturmak suretiyle Türkiye’nin büyümesinin önünü tıkamaya yöneliktir. Bu tuzağa düşülmediği taktirde Türkiye bölünmeyecek, büyüyecektir…