Türk Mitolojisi'nde Ağaç ve Orman Yangınları
Ademoğullarının Paleolitik (Yontma Taş Çağı) ile birlikte avcılık ve toplayıcılık çağını yaşamaya başladığı kabul edilse de bu en erken dönem, toplayıcı-bahçeci devir olarak adlandırılmalıdır. Çünkü insanların avcılık yapabilmesi için gerekli av malzemelerini keşfetmesi, imal etmesi ve kullanması gerekir.
Paleolitik dönemde insanlar mağaralarda yaşamışlar, yaşadıkları yerlerdeki sebze ve meyvelerle hayatlarını idame ettirmişlerdir. Böylece, insanoğlu kendisine nimetler sunan doğaya karşı duyarsız kalmamış; ateşinde ısındıkları, ürünleri ile beslendikleri, hatta yaprakları ile örtündükleri ağaçlara kutsiyet atfetmişlerdir.
Bu dönemde Ön (Pro) Türkler de mağaralarda yaşamışlar, ormanlarda toplayıcılık yapmışlar, üretken olarak düşündükleri ağaçlardan faydalanmışlar ve onlara karşı saygı duymuşlardır.
Ağaç kültü; birçok doğa inançlarını barındırdığı, bir ruha sahip oldukları, üretimi ve bereketi etkilediğine inanmaktan kaynaklanan bir inançtır.
Bunun en güzel örnekleri kayın ve meşe ağaçlarıdır. O günlerden bugünlere kadar intikal eden Kayın motifi; kayınbaba, kaynana gibi kavramların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bugün Doğu Karadeniz’de, doğurgan bir özellik arz ettiği düşünülen Meşe ağacından türediğine inanan, kavuğunu bir ana rahmi gibi gören aileler mevcuttur.
Türklerin kutsadığı kayın ağacı, Altaylar’da düzenlenen doğum, düğün ve av toylarının en önemli unsuru olmuş ve Oğuzlara kadar bu gelenek devam etmiştir.
Aslında bu ağaç motifinin izlerine, daha doğrusu kaynağına ilk insan Hz. Âdem’de rastlarız. Tevrat’a göre Hz. Adem babamız ve Hz. Havva validemiz, yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştıkları için Cennet’ten kovulmuşlardır. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde de, Hz. Adem ile Hz. Havva'nın Cennet’ten çıkarılması, şeytanın kandırması sonucu yasaklanan ağaca yaklaşılması şeklinde açıklanır.
Türk mitolojik geleneğine baktığımızda, önemli bir yer tutan ağaç miti, Türk düşüncesinde başlıca yaratılış motiflerinden biri olarak gösterilir. Bu düşünceye göre, ilk insan dokuz budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır. Türk mitolojisinde Kayın, Meşe ağaçları ile birlikte Bay Terek, Temir Kavak veya Hayat Ağacı denilen kutsal Evliya Ağaç inanışının izlerine de rastlamak mümkündür. Evliya Ağaç, Tanrı’ya ulaşmanın yolu olarak sembolize edilmiştir.
Burada pagan bir anlayışla ağaca tapınmadan değil, sadece saygı duymadan ve değer vermeden bahsedebiliriz. Türklerin bu tür varlıklara tapındıklarına dair kesin deliller mevcut değildir. Cihan hâkimi Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin rüyasında gördüğü, hakimiyetinin hüküm süreceği yerleri sembolize eden ağaç ve dalları da bu külte uygun düşmektedir.
İslamiyet ile birlikte yeşile ve doğaya çok daha fazla değer verilmeye başlandığı gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır. Yalnız Ağaç miti sadece Türk insanına mahsus bir inanış olmayıp diğer kültürlerde de sıkça rastlanan bir mitolojik unsurdur. Türklerde biraz daha fazlaca işlenmiş olduğu ve İslamiyet ile birlikte zenginleştiği açıktır.
Ağaç kelimesi, yüce kitabımızda 26 kere geçer. Allah, insanoğluna ağacı bir nimet olarak verdiğinden bahseder. İslam inanışında ağacın da bir canlı olduğu kabul edilir ve özellikle yeşilken zarar verilmemesi gerektiği öğütlenir. Meyveler, sebzeler ve ağaçların inanan insanlar için ibret ve faydalar barındırdığına inanılır.
Ez cümle ağaç ve orman, Türk-İslam Medeniyeti içerisinde önemli bir yer tutar. Ağaç bu kadar kıymetliyken nasıl oluyor da her yıl artan oranda orman yangınları çıkabiliyor? Bunu sadece sözde küresel sıcaklık, ihmal ve bilinçsizlikle açıklamak kolaycılık olacaktır.
Peygamber Efendimizin "Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz" hadis-i şerifine mazhar olan ve bazı kelimelerin önüne ağaç isimlerini sıfat olarak getiren bir milletin ormanları neden bu kadar çok yanar?
İşte bu sorunun cevabını bulduğumuz zaman, orman yangınları sorununu çözmüş oluruz.