BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70

Siyasetin Bürokrasi ile İmtihanı

Ne zaman hükümetler devlet katında hükmetmeye başlar o zaman siyaset bir oyun olmaktan çıkar.

Ve ülkenin ümidi haline gelir.

Başbakanların asılmadığı ya da darağacı olmadığı için yüce divanla tehdit edilmediği bir ülke olduğumuz gün bu hükümet ve devlet ayırımı arkaik bir fantezi olur.

Son günlerde çok konuştuğumuz demokratik açılım ve Ermenistanla ilişkiler sürecini, hükümet ısrarla muhalefet ve medyaya bir devlet projesi olarak anlatmaya çalışıyor.

Neden?

Tabii ki meşruiyet arayışı ve sancısı.

Bir meclis var, bakanlar kurulu var, MGK var.

Ve bunların hepsi son kertede ortak bir duruş sergiliyor gibi gözüküyor.

Ortak kararlar alınıyor, rekor süreli toplantılar yapılıyor.

Yetmiyor daha özel toplantılar yapılıyor, kararlar aynı minvalde ortaya konuyor.

Ama buna ne muhalefet ne de iflah olmaz devlet perestişler inanmıyor.

Tatmin olmamış bir halleri var.

Birde ara sıra mal bulmuş mağribi gibi sarıldıkları bir takım “son terörist kalmayıncaya kadar ya da üniter devlet, ulus devlet” söylemleri kulaklara gelince demeyin keyiflerine.

Devletin resmi en üst organı MGK ne derse desin.

“Ben devlete devlet demem benim dediğimi demedikten sonra” modunda meydan okumalar falan.

Kafalarda farklı bir devlet var.

O zaman şöyle bir garip durum ortaya çıkıyor.

Elle tutulamayan, gözle görülmeyen, uzlaşılmayan, değişmeyen, gelişmeyen, tartışılmayan dogmatik bir sistem oluyor devlet.

İçine kim ne boca eder ise o devlet oluyor.

Sonrası devlet gibi adamlar.

Devlet gibi kurumlar.

Devlet gibi partiler.

Devlet gibi gayrı meşru yapılar.

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın ne güzel söz.

Devleti yaşatmak için insanı öldürme noktasına gelmiş olmak ne kadar hazin.

Kendi insanının kan ve gözyaşı üzerinde varlık iddiası ortaya koyan bir devleti yaşatmak ne kadar mümkün.

Maalesef devlet ile hükümet kavramları yer yer birbirinin alternatifi olabiliyor ise siyaset ile bürokrasi de arasında da böyle bir ilişki var.

Hükümetin karşılığı siyaset ise devletin kendini bulduğu yer bürokrasi.

Ya da devlet,bürokrasinin arkasına saklandığı dev aynası.

Sivili ve askerisi ile bürokrasi kendine hancı siyasetçiye yolcu olarak baktı durdu.

Hal böyle olunca siyasi irade yani millete dayanan irade olan meclis iradesinin temsilcisi hükümetler hükmedemez oldular hep.

Özal’lı yıllardan kalma “iktidar olmak ile muktedir olmak” arasında ki sayısız fark hala azalmış değil.

Girilmesi mayınlı devlet arazilerine girenler hiç iflah olmadı.

Dolayısı ile ülke iflah olmadı.

Darbeler, ekonomik krizler, banka hortumlamalar, faili meçhuller, terör, mafya vs.vs. hep devlet maskesi arkasında gerçekleşti..

Bürokrasi hiçbir zaman demokrasilerde olması gereken bir ölçüde siyaset ile ilişkisini kuramadı.

Kendinde vehmettiği devlet algısından olsa gerek, devamlı siyasilerin ortaya koymuş oldukları açılım ya da farklılık adına hususları şüphe ile karşıladı.

Gizli açık direniş usulleri geliştirdi.

Kendi iktidar alanının sınırsız ve hesapsız varlığına yönelik demokratikleşme ve AB’yi bir tehdit ve ülkenin bölünmez bütünlüğünün sonu olarak takdim etmede oldukça ustalaştı.

Özelleştirmelerden, yabancı yatırımcı teşviklerine, kamu reformu yasa tasarısından bir takım mali reformlara, Anayasa değişikliği çabalarından AB uyum yasalarına kadar birçok mevzuda en ciddi direnişler genel anlamda bürokrasi cephesinden geldi.

Son olarak belki de Kürt Açılımı isimli sihirli demokratik açılımın en kolay ve basit adımlarından olabilecek Kürdoloji Bölümüne YÖK den “yok olmaz” cevabı gelmiş.

Sebep yok.
Yani YÖK.

YÖK’ü yok etmeyi birinci görevi sayan YÖK Başkanının halini merak ediyorum doğrusu.

Siyasi irade bir karar alıyor.

Demokratik Açılımın pratikte en masum uygulama alanında karşısına bir bürokratik kurum çıkıyor ve karizmayı çiziyor.

Daha YÖK’ün yok demesine engel olamayan bir sürecin,geleceğinden şüphe etmeyelim de ne yapalım?

Siyasetin Hükümet kanadı bedel ödemeye razı olduğunu deklere ettiği bir sürece, MHP ve CHP’nin vatana ihanet söylemleri ve hatta tehditleri arasında destek veriyor.

Üst üste gelen çok anlamlı bir biçimde gelen şehit cenazelerine rağmen kararlı bir duruş sergileme çabasında olan hükümete belki de en büyük köstek bürokrasiden geliyor.
Siyasetin ipini bürokrasi çekiyor.

Süreç ile ilgili en karamsar tahminim maalesef gerçek oluyor.

Bürokrasi maalesef ayak diriyor.

Aciz bırakıyor ve domine ediyor

Hatta provake ediyor.
İstisnaları elbette var.Ama olumsuzluklar o kadar hızlı yayılıyor ve tesirleri büyük oluyor ki!

Adı üzerinde olduğu gibi bürokrasi, biraz da ülkeyi klimalı, deri koltuklu, sekreterli, çaycılı geniş bürolardan yönetmek demek herhalde.

Sokağa, çarşıya pazara inmeden, halk ile bütünleşmeden büro ile lojman arasında dokunan hayat mekiği ile en masum en hayırlı en muhteşem açılımları tehdit olarak algılanmak muhtemeldir.

Siyaset öyle ya da böyle yapmak istediğini anlayacak ve hayata taşıyacak nitelik ve nicelikte bir bürokratik kadroyu devreye sokmadığı sürece, bir yandan yaparken diğer yandan yıkımlara engel olamayacak.