BIST 10.677
DOLAR 32,22
EURO 34,97
ALTIN 2.427,59

“Sıfır” enflasyon mu? yoksa “Makul” enflasyon mu?

Türkiye’de hemen her işimizde karşımıza çıkan bir toplumsal davranış zafiyetimiz var.

Çoğu kez “vur dediğinde öldüren” bir anlayışa yöneliyoruz.

Bir uçtan öbür uca, ifrattan tefrite savruluyoruz.

Türkiye’de ekonominin enaz %50’sinin kayıt dışında olduğunu bilmemize, kimsenin gerçek kazancının karşılığında vergisini yıllardır doğru dürüst ödemediğine tanık olmamıza rağmen, adil ve kapsamlı bir vergi reformu yapamıyoruz, yapmıyoruz. Onun yerine mesela en kaba ve haksız bir biçimde dolaylı vergileri arttırmayı tercih ediyoruz.

Enflasyonda da durum böyle. Uzun yıllar kronik yüksek enflasyonla yaşamak zorunda kalan insanımızın bu beladan kurtulması için, mantıklı ve makul bir dizi yapısal önlem ve düzenlemeyi hayata geçirmeden, iddialı hedeflerle, radikal çözümlere yöneliyoruz.

Bir yandan hızla artan genç nüfusa iş ve aş imkânı hazırlayacak uygun büyüme ve istihdam politikalarını sürdürmek, öte yandan yoksulu daha da yoksul yapan en adaletsiz vergi olan yüksek enflasyondan kurtulmak için akıllı ve sürdürülebilir bir strateji izleyemiyoruz.

Enflasyonu doğuran ve besleyen temel sorunları çözmeden, ucuz kur – yüksek faiz – sıcak para üçgeninde zorunlu ve fakat geçici olarak “düşmüş” görünen enflasyonda, aşırı iddialı bir hedefe yöneldik.

2006 yılı itibarıyla TC. Merkez Bankasının itibarı ve inandırıcılığını aşındırma riski bulunan “ enflasyon hedeflemesine” geçme kararı aldık. Buna göre 2006 yılında %5 ve takip eden yıllarda %4’lere düşecek bir enflasyon hedefinin gerçekleştirileceğini ilan ettik.

Ama daha işin başında enflasyonda 2006 yılı % 5 hedefini tutturmak bir yana, yeniden çift haneli rakamlara yükselme ihtimali maalesef kesinleşti.

Yani enflasyon hedeflemesinde, hedef daha ilk yılında % 100 şaştı.

Bana göre Türkiye’nin - bu koşullarda - % 5 ve altında bir enflasyon hedeflemesine yönelmesi gerçekçi ve doğru değil.

Makul bir enflasyon oranı ve gerçekçi kur politikalarıyla hem büyümede hem de istihdamda olumlu ilerlemeler kaydedilebilir.

Bütün mesele makul bir enflasyon oranının ve sürdürülebilir bir büyümenin, nasıl ve hangi oranlarda tesbit edileceğidir.

Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalarda, bizim gibi ülkeler için % 15’in üzerinde yüksek ve % 5’in altında düşük enflasyon düzeyinin büyümeye ve istihdama etkisinin olumsuz olduğu görülüyor.

Yine aynı ekonometrik araştırmalar, gelişmekte olan ülkelerde % 8 – 10 aralığında bir enflasyon oranıyla, ekonomilerde büyüme ve iş yaratma kapasitelerinin olumlu etkilendiğine gösteriyor.

Yani saatte 160 km hızla giden bir aracın ani – kazık frenle durdurulması ile kademeli, tedrici bir yavaşlamayla durdurulması arasındaki risk ve fark gibi bir durum.

Türkiye yapısal reformlarını yaparak, gerçekçi kur rejimini uygulayarak bir yandan enflasyonla mücadele etmeli, ama diğer yandan sürdürülebilir bir büyüme ile işsizlikle de mücadeleyi göz ardı etmemelidir.

Yani ilk aşamada sıfır enflasyon yerine, makul bir enflasyon oranı ile büyümeyi ve istihdamı bir arada götürebilmelidir. Bu yaklaşım IMF “ezberi” ile oldukça farklı ama herhalde tartışmaya değer…