BIST 10.995
DOLAR 42,53
EURO 49,58
ALTIN 5.770,56

Sabır, Zaman ve Yedi Katlı Dünyayı Sarsan Lider

Tolstoy’un dediği gibi:
“En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.”
Bu ülkenin sabrı da zamanı da defalarca sınandı.
Yıllar boyunca nice insan devletin kapısından geri çevrildi; nice aileler, çocuklarının başörtüsü, sakalı, inancı yüzünden dışlandı. Toplum, sinsice kutuplaştırıldı; belli bir kesime “onlar cahil, onlar olsa olsa imam, olsa olsa ölü yıkayıcısı olur” diye parmak sallandı. Bir milletin evlatlarına “ikinci sınıf” muamelesi yapıldı, onurlarına dokunuldu, gelecekleriyle oynandı.

Bu utanç verici sürecin temelleri atılırken tanklar sokaklarda dolaşıyordu. Demokrasinin, adaletin, eşitliğin sesi tank paletlerinin altında eziliyordu.

Ve işte tam da o günlerde, karanlığın en koyu olduğu anlarda büyük bir lider çıktı ortaya. O lider, yedi katlı dünyayı sarsacak cesaret ve inançla yürüdü. O günlerde, o şartlarda bunu yapmak hiç de kolay değildi. Çünkü karşısında sadece tanklar, darbeciler değil, yıllarca toplumun zihnine kazınmış önyargılar vardı.

Kim mi o lider?
Tabii ki Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
O, milyonlarca insana “artık siz de bu ülkenin eşit vatandaşısınız” hissini yaşattı.
Toplumun dışlanmış kesimlerinin sesi oldu; korkmadan, yılmadan, sabır ve zamanla mücadele ederek vesayetin duvarlarını yıktı.
Fakat bu topraklar, bir daha böyle bir lider yetiştiremedi.
Peki neden?
Çünkü büyük liderler, sadece şartların değil, toplumların içinden çıkan özgüven patlamalarının ürünüdür.
Çünkü Erdoğan’ın başarısını mümkün kılan şey, halkın çaresizliğinin sabır ve zamana dönüşmesi, içlerindeki sessiz öfkenin kararlı bir iradeye evrilmesiydi.
O günkü siyasi iklim, toplumsal beklenti, uluslararası konjonktür; hepsi bir araya geldi ve o lider, tarihin akışını değiştirdi.

Bugün aynı enerji, aynı inanç, aynı kolektif dayanışma yok. İnsanlar bireyselleşti. Toplumsal hafıza zayıfladı. Eski acılar unutur gibi yapıldı.
O yüzden, o günlerin Erdoğan’ı gibi bir lider yetişmiyor.

Çünkü Sayın Erdoğan’ı doğuran şartlar benzersizdi:

*Toplumun geniş bir kesimi yıllarca yok sayılmış, hor görülmüş, adeta sabır taşına dönmüştü. Bu öfke, Sayın Erdoğan gibi cesur ve halkın dilini konuşabilen bir liderle buluşunca güçlü bir siyasi harekete dönüştü.

*O dönem medya, vesayetçi yapılar ve statüko toplumun bir kesimini bunaltmıştı; halk yeni ve kararlı bir yüz arıyordu.

*90’lar Türkiye’si krizlerle, koalisyonlarla, ekonomik buhranlarla çalkalanıyordu. İnsanlar düzeni değiştirecek bir lider bekliyordu. O lider karizması ve siyasi duruşuyla o boşluğu dolduran Sayın Erdoğan’dı.

Bugün ise tablo çok farklı:

*Türkiye’de toplumsal beklentiler parçalara bölünmüş durumda; geçmişteki gibi tek ve güçlü bir değişim arzusu yok.

*Gençler bireyselleşti, internet çağında herkes kendi gündemini yaşıyor; ortak hedefler ve duygular giderek silikleşti.

*Sistem içindeki dengeler değişti; lider yetiştiren siyasi ve sosyal mekanizmalar köreldi. Eskiden halkın bağrından çıkan hareketler vardı; bugün çoğu siyasi yapı, kişisel kariyer ve imaj ekseninde dönüyor.

Kısacası;
Erdoğan gibi bir lider, sadece kişisel karizma ve iradeyle değil, aynı zamanda toplumun ortak beklentileri, ihtiyaç duyulan değişim momentumu ve o döneme özgü tarihî şartların kesişmesiyle doğdu.
Bu üçü birleşmediği sürece, benzer bir liderin yetişmesi neredeyse imkânsız.