BIST 10.702
DOLAR 32,20
EURO 35,00
ALTIN 2.514,82

Özel harbin kara tarihi

Eski adı “Özel Harp Dairesi” olan Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın sivil güvenlik kuvvetleri tarafından “baskın yapılarak” aranması, Türkiye’nin tarihi açısından köşe noktası oluşturacak bir olaydır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni askerler kurduğu için devletin içinde Ordu’nun son derece özel bir yeri bulunuyordu. Bu özel yer o kadar “ayrıcalıklı” idi ki, hukuk devleti olma iddiası, parlamenter sistem, çok partili rejim gibi bütün evrensel ilkeler işlevsiz kalıyordu.

Ordu’nun kesinlikle tartışılmaz bir “dokunulmazlığı” vardı.

Bu özel konum ona her türlü hakkı veriyordu.

Siyasi ortamın gelişimi hakkında, genelkurmay başkanlarının demeçleri çok defa başkanlarınkinden daha önemli kabul ediliyordu.

Başbakanlar da bunu kabullenmişlerdi. İktidarda “görünmek” içlerine sinebiliyordu.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Bülent Tanör’e bir gün şöyle sormuştum:

-Hocam, bizde seçim kazanıp parlamento çoğunluğu elde eden bir parti ancak iktidarın yüzde 35’ine sahip olabiliyormuş gibi bir görüntü var.

-Çok iyimsersiniz! Söylediğimiz olgu (iktidar partisinin iktidarı) ancak yüzde 10’a tekabül ediyor!

Demokrasi açısından talihsiz durumu en açık biçimde Tayyip Erdoğan dile getirdi:

-İktidar olduk ama muktedir olamadık!

PARASINI ABD VERİYOR

Konumuz devlet birimlerinin en dokunulmazına yapılan baskın olduğundan başa dönüyorum. Özel Harp Dairesi’nin (ÖHD) faaliyet alanlarıyla ilgili olarak kısa bir tarih turu yapalım.

Türkiye böyle bir kurumun var olduğunu ilk kez Bülent Ecevit’in başbakanlığı sırasında öğrendi. Tıpkı başbakan Ecevit gibi, hiç kimse ÖHD diye bir devlet kurumu olduğunu bilmiyordu. Halkın bilmemesi normal ama başbakanın bilmemesine ne demeli?

1974 Kıbrıs savaşı sonunda ABD ambargosu başlayınca büyük müttefikimiz(!) her türlü yardımı, (kredi, hibe, silah, mühimmat vb.) kesince dönemin genelkurmay başkanı Semih Sancar, Başbakan Ecevit’e çıkıyor:

-Efendim örtülü ödeneğinizden ÖHD için para vermeniz gerekiyor!

Ecevit, şaşkınlık için “Özel Harp Dairesi nedir?” diyor:

-Devlet kurumları arasında yer almıyor!

Sancar çaresizlik içinde açıklıyor:

-Özel Harp, asker ve sivil vatanseverlerden oluşan bir direniş teşkilatı. Eğer ülke işgale uğrarsa, yer altı faaliyeti göstererek, düşmana karşı direniş birimleri oluşturacak.

-Peki, bu kurum çalışmalarını nerede sürdürüyor?

-Amerikan Yardım Teşkilatı’nın Ankara’daki binasında!!!

ABD’nin binasında, ABD’nin parasıyla çalışan vatanseverlerden müteşekkil bir örgüt… ABD çalışmalarının hepsini biliyor, Türkiye Başbakanları ise varlığından bile haberdar değil!

KENDİ BAŞBAKANINI VURDU

Bülent Ecevit bilmemesi gereken kurumun varlığını öğrendikten sonra, bu durumu Meclis’te dillendirdi:

-Türkiye’de kontrgerilla vardır!

Özel kurumun gizliğini ihlal etti. Faturası da kesildi. 1977 Genel Seçimleri öncesinde İzmir Çiğli Havaalanı’ndan kente giriş yapan CHP otobüsünün üzerinden halkı selamlayan Bülent Ecevit’e minik bir roketatar ile ateş edildi. Ecevit’i sıyıran mermi, büyük bir yara oluşturarak Mehmet İsvan’ın sol bacağına saplandı.

Nişancı iyi değildi, eğitimi eksikti, silah da çok yeniydi. Suikastçı yakalandı. Çiğli Karakolundan bir polis memuruydu. Silahın kovanını umumi tuvalete atmıştı.

Dünyada insan üzerinde ilk kez denenmiş olan bu silah nereye kayıtlıydı?

Sıkı durun: Özel Harp Dairesi’inde sadece üç adet vardı.

Bu bilgilerin hepsi mahkeme dosyalarında yer aldı. Suikastçı polis 3.5 yıl hapis yatıp çıktı.

Özel Harp’in elindeki üç silahtan biri hangi yollardan geçerek Çiğli’deki zavallı bir polisin eline tutuşturulduğu ise öğrenilemedi.

Bunu Bülent Ecevit bile yapamadı.

Neden?

Çünkü icracı kurumun dokunulmazlığı var.

Bütün başbakanlar “iktidar işletmeciliğini” içlerine sindirip koltuklarına oturdular.

Gizli sırların bulunduğu odalara girildiğine göre böylesi dosyalarında kapaklarını aralayıp, Türkiye’nin kara talihi ile karanlık tarihi arasında özel bağları da öğreniversek fena mı olur?

Yabancı bir devletten maaş alıp, kendi başbakanını vuran vatansever(!) örgütün marifetlerini genç nesil de bilse…