BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70

Ne sıcak paradan,

ne de doğrudan yabancı sermayeden
umut yok!
Bizim AKPCİ ve TÜSİAD zihniyetli sözde ekonomistlerin, bankacıların ve akademisyenlerin anlamadığı, anlamak da istemediği bir realite var.

O da ucuz ve bol döviz arzının dünyada sona erdiği, dövizde bolluğun ve lale devrinin bittiği gerçeğidir.

ABD’nin müsebbibi olduğu, gelişmiş zengin ülkelerin başta İngiltere olmak üzere, teşne olduğu, sahtekârlık ekonomisi çöktü.

Elbette çöken, özel teşebbüs, özel mülkiyet, haklı rekabet gibi temel kavramları içeren rekabetçi serbest piyasa ekonomisi değil.

Çöken, türev ürünler yoluyla, sentetik kâğıtlardan oluşturulan sahtekârlık ekonomisinin, kumarhane kapitalizminin balonudur.

Sınırsız finansal serbestleşme çöktü. Koşulsuz sermaye hareketleriyle, kontrolsüz yabancılaşmayla, piyasaların kendi kendine dengeye geleceğine ve piyasaların her şeye kadir olduğuna dair ezber çöktü.

Ne piyasa tapınıcılığı, ne de kapalı devletçi bir ekonomik modelin başarılı olamayacağına dair, orta yolcu, 3ncü yolcu, makul ve rasyonel görüşler ise ağırlık kazandı.

Dünyada her şeyin kısa sürede yoluna gireceğine, IMF’den borç alıp, sıcak parayla, ithalatla yeniden ekonominin büyüyeceğine inanan kesimler, hala ham hayal peşindeler.

Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını görmüyorlar.

Olağanüstü bir ekonomik krizin, olağanüstü önlemler gerektirdiğini bir türlü kabullenemiyorlar.

ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeler özel sektörün zararlarını kamuya aktarıp, ağır devletçi müdahalelerle, ekonomik korumacılık yaparken, bizimkiler bir türlü ezberlerini bozmuyorlar.

Hala %70’i ithal olan otolara ÖTV indirimini alkışlayarak, ne kadar da “enternasyonal” ne kadar da “global” olduklarını ispatlıyorlar.

Ülkeyi bir açık pazara adeta bir ekonomik sömürge haline dönüştürmenin ayıbını ve risklerini hala göremiyorlar.

Şimdi bu kesimlerin müridi olduğu, dünyayı karıştıran bir mikser olan Soros isimli para taciri şahıs, IMF eğer Türkiye gibi “çevre” ülkelere para ve kredi desteği vermezse düzenimiz altüst olur diyor.

Öte yandan, Japonya, Almanya gibi cari fazlası olan ülkelerin IMF’ye önümüzdeki günlerde yapılacak G-20 toplantısında, en az 1 trilyon dolarlık borç ve kaynak vermesi isteniyor.

Yani kısacası global dünyada “Tarzan” çok zor durumda.

Türkiye, hala tüketimi ve ithalatı teşvik eden, ekonomiye ihanet niteliğindeki bu iflas etmiş politikalarla gidemez.

Yerli üretim ve istihdamı teşvik eden, tasarrufu teşvik eden, sıcak paradan ve düşük kur rejiminden vazgeçerek, gerçekçi kur uygulamasına geçen yepyeni politikalar izlemelidir.

Türkiye faizlerini yükseltse de, oluk oluk reel faiz ödemeye eskisi gibi amade olsa da, dışarıdan gelecek kaynak ve fon yok.

Türk bankalarının bu yıl 8-9 milyar dolarlık vadesi gelen sendikasyon kredilerinin %50’sini bile yenileyebilmeleri çok zor görünüyor.

Geçmişte Libor + 0.75 faizle yapılan sendikasyonların, bu yıl Libor +%2’den aşağı olmayacağı da görülüyor.

Yani sendikasyonların ancak yarısının, oda 2-3 katı maliyetle ancak yenilenebileceği görülüyor.

Öte yandan, “sözde” gelişmekte olan bizim gibi ekonomilere geçmişte gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları da, özel sermaye hareketleri yoluyla borsaya veya bonoya gelen sıcak para akımları da bıçak gibi kesilmiş ve son derece azalmış durumda.

Mesela, Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF)’e göre, 2007 yılında 900 milyar doların üzerinde olan uluslararası net özel sermaye akımlarının, 2008 yılı sonunda %50 oranında azalarak, 467 milyar dolara indiği ve 2009 yılında ise 165 milyar dolara düşeceği hesaplanıyor.

Yani “gelişmekte olan ülkelere” giden özel yabancı sermaye akımları 2 yılda yaklaşık %80 oranında azalmış olacak.

Öte yandan Uluslararası Bankaların, zengin petrol ülkeleri dışında kalan gelişmekte olan ülkelere verebileceği borç ve kredilerde de çok ciddi bir azalma söz konusu.

2007 yılında 401 milyar dolar olan bu tür kredilerin, 2008 yılında 245 milyar dolar olarak gerçekleştiği, 2009 yılında ise 135 milyar dolara düşeceği tahmin ediliyor.

Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkeler kategorisine soktuğu bizim de içinde bulunduğumuz 129 ülke arasından 104 tanesinin cari açıklarını dışarıdan kredi ve borçlanma yoluyla karşılamak zorunda olduğunu, bu rakamın 2009 yılı için 1,4 trilyon dolar olarak hesaplandığını açıklıyor.

İşte bu rakamlar ve gerçekler dünyada ucuz – bol ve kolay döviz borçlanmasının, sermaye akımlarının artık bittiğinin, %75 – 80 oranında daraldığının açık bir kanıtıdır.

Ayağını yorganına göre uzatamayan, ithalatla büyüyüp, el parasıyla tüketmek isteyen toplumlar ve ekonomiler için artık “sahte bahar” bitti.

Bizdeki IMF’ci, sıcak paracı, TÜSİAD’cı “sözde” ekonomistlere ve ekonomi yorumcularına üzülerek arz ederiz, efendim.