BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70

Muhsin Yazıcıoğlu’na veda

Muhsin Yazıcıoğlu ile Akşam gazetesinde çalışırken tanışmıştım. Genel Yayın Yönetmeni Nurcan Akat, onunla bir Pazar söyleşisi yapmamı istemişti.

Yazıcıoğlu’nun basın danışmanlığını yapan Serap Yavuz’un koordinasyonu ile İstanbul’da büyük bir otelde buluşup, çok uzun bir söyleşi yapmıştık.

Yazıcıoğlu, o güne kadar kendisiyle yapılan söyleşilerde kendisine sorulmayan ya da anlatmadığı şeyleri benimle paylaştı. Bana çocukluğunu anlatmıştı.

Bu tür söyleşilerde genellikle, gazetecilerden şöyle isteklerde bulunulur:

-Yayınlanmadan önce bir kere ben görebilir miyim?

Yazıcıoğlu, böyle bir şey istemedi.

İki gün sonra söyleşi Akşam gazetesinde yayınlandı. Birkaç gün sonra Serap Hanım aradı:

-Başkan sizi yemeğe davet ediyor!

Pek çok siyasi kişiyle söyleşiler yaptım ama görüşme sonrasında sadece bu nedenle hiç biriyle yemek yememiştim.

Yazıcıoğlu benim gazetecilik hayatımda bir “ilk”tir.

Annem ağır bir ameliyat geçirdiğinde ertesi gün telefon edip “geçmiş olsun” demesine de benim için şaşırtıcıydı. Yüklü gündemi içinde zaman ayırmıştı. Mutlu olmuştum, teşekkür ettim.

İki yıl önce de Hadi Özışık’ın isteğiyle internet haber’de uzun bir söyleşi için Yazıcıoğlu’nden randevu alıp, Ankara’ya gittim. Beni Esenboğa’da karşılayan makam şoförü Lokman, hareket ettikten sonra dedi ki:

-Nazım abi siz Başkan’ın çok sevdiği birisiniz galiba?

-Nereden anladın?

-Ben on yıldır Muhsin Başkan ile birlikteyim, evinde kabul ettiği ilk gazeteci sizsiniz. Ayrıca solcuymuşsunuz öğrendiğime göre…

-Evet, solcuyum!

O akşam eşi Gülefer Hanım’ın hazırladığı enfes yemekleri yiyerek konuştuk. Bu ikinci söyleşiydi, ben biraz daha sivri sorular hazırlamıştım. Elimde kitaplar vardı, alıntılar okuyup, sorular yönelttim. Hiç politikanın dolambaçlı yollarına sapmadan, alabildiğine açık içten samimi yanıtlar verdi.

Yanımızda bulunan BBP’li gençler hayretle ikimize bakıyorlardı. İçlerinden şöyle dediklerini hissediyordum:

-Bizim başkan bu adama neler anlatıyor böyle?!!

Benim konuştuğum Yazıcıoğlu ile 1970’lerdeki Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu arasında farklar vardı. Onun hayatına uzun hapishane yılları girmişti.

Hücresine devrimci gençlik liderlerinden birini koyup, iki buçuk yıl bir arada yaşamalarını dayatmışlardı. O zaman Yazıcıoğlu şöyle demişti:

-Biz iki ayrı kutup insanı olarak bir ülkeyi paylaşamıyorduk, şimdi dört metrekareyi bize paylaştırdılar!

Yazıcıoğlu her şeyi görmüştü. O yüzden temkinli olmayı seçiyordu. Mesela devlet tarafından kabartılan milliyetçi dalgaların üzerinde sörf yapmaya yanaşmadı. Devletle eskisi kadar “samimi” olmak istemiyordu. 12 Eylül’de önlerine konulan faturayı çok ağır ödemişlerdi. Alpaslan Türkeş, haklı olarak isyan ediyordu:

-Fikirleri iktidarda kendisi hapiste olan tek parti biziz!

Hapishane seçeneği militan ülkücüler açısından seçeneklerin iyisiydi! İçlerinden idam edilecekler bile olacaktı.

Yazıcıoğlu sıklıkla “devletten hiçbir şey istemiyoruz, devletin olanaklarını kullanmıyoruz” diyordu. Belki de bu yüzden seçim barajlarına takılan, gelişmesinde zorluklar yaşayan partinin lideriydi.

Yazıcıoğlu ile ilgili Kafkasya’da dinlediğim bir anekdotu da bu yazıya eklemeliyim. Çeçenistan’da Cehar Dudayev’in çok yakınında bulunan biri anlatmıştı:

-Muhsin Yazıcıoğlu, paraları olmadığı için kaloriferleri yanmayan parti binasında palto ile oturuyordu. Bana tam 80 bin dolar teslim etti. Topladıkları bütün para bu kadardı. Parayı kendi partililerinden toplamıştı. Tek dolarına bile dokunmadan olduğu gibi Çeçenistan’a yolladı. Hem de kendisi soğuktan donarken..!

Soğuktan donmak!

Sanki onun kaderiymiş.

Yazıcıoğlu ile olan dostluğumuzu, Cumhuriyet Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni Oktay Kurtböke ile İçişleri eski Bakanı Saadettin Tantan’a benzetiyorum. Oktay Abi, 1994’te ANAP Fatih Belediye Başkanı olan Tantan’ın bütün seçim çalışmalarını kurmay masasından yönetmişti. Tantan dışarıdan bakanların kolay anlayamayacağı durumu izah ederken demişti ki:

-Bir “faşistle” bir “komünist” nasıl birlikte olabiliyorlar değil mi?

Her ikisinin de ortak paydası “insanlık” idi.

Gazeteciliğin “temas ve mesafe mesleği” kuralı çerçevesinde gelişen dostluğumuz, pek çok yakınım tarafından şaşkınlıkla karşılanıyordu. Sadece çok yakınlarımla paylaştığım Yazıcıoğlu ile yaşadıklarımı ilk kez yazıyorum.

Politik kişiliği dışında Muhsin Yazıcıoğlu’nu insan yönleriyle yakından tanımanın şans olduğunu düşünüyorum.

Zamansız kaybına karşı, ülke genelinde gösterilen tepkinin boyutları Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi çevresi dışında da ne kadar sevildiğini açık olarak gösteriyor.

Kahramanmaraş’a geçmeden önce Serap Yavuz ile telefonda konuşmuştu. Yerel seçim için bir beklentisi vardı:

-Sivas’ı kazanmayı çok istiyorum!

BBP’nin “Muhsin Başkan”ı Sivas’ı kazandı!

Yazıcıoğlu ile birlikte hayatlarını kaybeden Pilot Kaya İstektepe, BBP’li yöneticiler Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya ve İHA Muhabiri değerli meslektaşım İsmail Güneş’e tanrıdan rahmet, ailelerine yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.