BIST 10.139
DOLAR 32,36
EURO 34,81
ALTIN 2.391,60

Muhalefet; teşhiste tamam ama ya tedavi?

Muhalefet partilerinin ekonomi politikaları – bazı istisnai konular dışında - bildik klasik söylemlerin ötesine geçemiyor.

Elbette halkın yaşamını kolaylaştıracak, refah düzeyini yükseltecek vaatler, sözler, belli bir mantığa ve sınıra kadar hoş görülmelidir.

Siyaset insanımızın, ekonomik yaşam standartlarını ve geçim koşullarını iyileştirmek için ortaya program, vizyon ve politika koymak durumda. Ancak muhalefet partilerinde ekonomimizin içinde bulunduğu durumun tesbiti, kırılganlıkların belirlenmesi ve sorunların teşhisi konusunda üç aşağı, beş yukarı bir paralellik ve istikrar var.

Yani muhalefet partileri ekonomide yaşanan sıkıntıları, riskleri, problemleri genel olarak doğru biçimde teşhis etmiş durumdalar.

Ama, işte bu noktadan itibaren, çözüm önerileri, politikaları, alternatifleri ve niyetleri konusunda belirsiz ve gri olan bir alan var.

Örneğin, rekor cari açığın, dış ticaret açığının, imalat yerine ithalatın öne geçtiği, ara malı üreten KOBİ’lerin çöktüğü, işsizliğin arttığı, yüksek reel faizle borçlanmaya dayalı bir ekonomik modelin yanlış olduğu ve sürdürülemez olduğu konusunda hemen bütün muhalefet partileri benzer teşhis ve tesbiti yapıyorlar.

Bunlara sebep olan temel mantığın ve hatalı kur rejimi ile ekonomi için adeta bir deli gömleğine dönüşmüş olan %4’lük enflasyon hedeflemesinin yanlış olduğunu ve değiştirilmeleri gerektiğini ise beklediğimiz açıklıkta ve kararlılıkta bir türlü telaffuz edemiyorlar.

Bunda muhalefet partileri üzerinde, profesyonelce baskı kuran, medyadaki uzantılarının katkılarıyla muhalefete aba altından sopa gösteren “aman piyasaları ürkütmeyin” diyerek esasında “para tacirlerinin reel faizine dokunmayın” diyen çevrelerin etkisi ve propagandası oldukça büyük.

Piyasanın örtülü kur çıpasına dönüşmüş bulunan, bu kur seviyesini, kendi kendine düzeltmesini beklemek ve bunu çözüm diye sunmak ya sorunu anlamamak ya da sorundan kaçmak manasına gelir.

Neredeyse, 150 milyar dolar civarında olan özel sektörün dış borçlarının, bir çeşit ülke riskine dönüştüğü ve Bankaların geçmişteki açık pozisyon risklerinden daha büyük risk taşıdığı ortadayken, kur seviyesine müdahale ve denge kurunun oluşturulmasını kim, nasıl yapacak acaba?

Kendi haline bırakılsa bile, yarın ülkenin milli meseleleri gündeme geldiğinde yine “ürkme” tehdidinde bulunmayacak ”para tacirleri” olmayacak mı dersiniz?

Dolayısı ile aşağıdaki tabloyu gerçekçi bir biçimde değerlendirerek bu durumun sürdürülemez olduğunu görecek ve gerçek piyasa ekonomisi kuralları içinde kurun doğru dengeye gelişimini temin edecek, gerçekçi kur rejimini kademeli olarak uygulayacak niyet – kapasite ve vizyona sahip muhalefet partisi ve ekonomi kurmayı var mıdır doğrusu bilmeyi çok isteriz.

Yıl

Reel kur (TÜFE)

ÜFE

2002

% 125.4

% 117.1

2003

% 140.6

% 126.2

2004

% 143.2

% 131.3

2005

% 171.4

% 147.2

2006

% 160.0

% 139.3

2007/5.ay

% 173.3

% 147.9

IMF, tanımlı ÜFE’de 17, TÜFE’de ise 19 ülkeye göre hesaplanmış, reel efektif kur endeksi, YTL’nin nasıl rekor bir seviyede değerlenmiş olduğunu hiçbir tartışmaya ve izaha yer vermeyecek biçimde ortaya koyuyor.

1 doların 2 YTL olması gerekirken, her yıl 30 milyar dolar sıcak paraya dünyanın en yüksek reel faizini ödeyerek, 1 doları 1.3 YTL seviyesinde daha ne kadar tutabiliriz.

Muhalefet partilerinin bu duruma yönelik çözüm önerileri nedir, bilmek istiyoruz?