Mavi takkelilerin kapısına kilit vurun!
Bu ülke bir zamanlar kimlerin omzundaydı, hatırlayalım…
Ahmet Yesevî ; dervişliğin kitabını yazandı. Yunus Emre; merhametiyle dağı taşı eritendi.
Mevlânâ; “Gel” dedi, birleştirendi. Hacı Bektaş Veli; “İncitme!” dedi, eşiği öğretendi.
Pir Sultan, İmam Mâtürîdî, Hacı Ahmet Kayhan Dede, Ladikli Hacı Ahmet…
Kimi aşkı anlattı, kimi aklı, kimi adaleti. Hepsi de bu milletin ruhunu yeniden inşa etti.
Bir ülke düşünün…
Yunus Emre’yle yumuşamış, Mevlânâ’yla dönmüş, Hacı Bektaş’la mayalanmış…
Ahmet Yesevî’nin bozkırdan yükselen sesiyle büyümüş…
Pir Sultan Abdal’la haksızlığa karşı durmuş, İmam Mâtürîdî’nin aklıyla inancını yoğurmuş…
Hacı Ahmet Kayhan Dede’nin edebiyle oturmuş, Ladikli Hacı Ahmet Efendi’nin duasıyla ayakta durmuş bir ülke.
Bu topraklarda tekkeler, ocaklar, dergâhlar vardı.
Kalbe yön verirdi.
Kula değil, Allah’a kulluk ederdi.
Tasavvuf bir ahlâk mektebiydi.
Ve şimdilerde en acıklı olan:
Bu milletin inancına yön verecek irfan ocakları olması gerekenler, devletin kapısında bekçilik yapıyor.
Mürşit olması gerekenler, ihale kovalıyor.
Dergâhta olması gerekenler, genel merkezde kulis yapıyor.
Bir de bunların yanında
Piyasa malı, onlarca model daha var. Sosyal medyadan dua satanlar,
Lüks cipli şeyhler,
Jetle hacca giden müritler,
TikTok’ta “zikir” adı altında dans eden tarikatçı figüranlar.
Ve elbette…
Mavi takkeli tüccarlar!
Özellikle Süleymancılar.
Yıllardır “siyasetle işimiz yok” deyip durdular.
Ama seçim geldi mi, oy çantasını kapan CHP kapısına koştu.
Ekrem İmamoğlu’yla pazarlık yaptılar.
Söz aldılar. Makam istediler.
Hatta bazı belediyelere bile çöreklenip kadro kapmaya çalıştılar.
Yıllarca “biz siyaset üstüyüz” diye diye bu halkı kandırdınız.
Ama seçim gelip çatınca, en büyük pazarlıkları siz yaptınız.
CHP’yle iş tutup, Ekrem İmamoğlu’yla yandaş gibi yan yana yürüdünüz.
Hepsi belgeli, resimli …hepsi ortada!
Süleyman Hilmi Tunahan bu tabloyu görseydi, vakfının kapısına kilit vururdu.
Siz “Allah rızası” için değil, “devlet rızası” için çalışıyorsunuz.
Siz “milletin evladıyız” diyorsunuz ama milletin iradesini satıyorsunuz.
Tarikat dediğin, devlete yön vermez; devletten yön beklemez.
Tarikat, devlete yaslanmaz; devlet, tarikatın gölgesinde kalmaz.
Maneviyat erbabı, protokolde ön sırada değil; seccadenin ucundadır.
Gerçek alim sokakta belli olur. Protokol koltuğunda değil.
O yüzden bu ülkenin tekkeleri boş kaldı, genel merkez odaları doldu.
Bugün bu milletin gençleri başını açıyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, ahlaki değerlere sahip çıkmıyor. Çünkü dindar görünümlü tüccarlar dini bozuk para gibi harcıyor.
Bugün bu milletin çocukları tarikattan uzak duruyor çünkü o tarikatın bankamatik kartı olmak istemiyor. Ve haklılar…
Ey mavi takkeli sahtekârlar!
Sizin yüzünüzden “maneviyat” artık menfaatle eşanlamlı.
Sizin yüzünüzden, Allah dostlarının sessizliğine gölge düştü.
Sizin yüzünüzden, bu millet dini değerlerden utanır hale geldi.
Siz sattınız…Pazarladınız…
Sadece müritleri değil, sadece hakkı değil…
Bu milletin umutlarını da sattınız.
E hani tasavvuf?
Hani ilim?
Hani Allah rızası?
Geçin bunları.
Siz, bu milletin dini duygularını üç kuruşa sattınız.
Ve hâlâ mavi takkelerin altına saklanıp “biz hizmet ehliyiz” diye dolaşıyorsunuz.
Beyler!
Tarikat dediğin, devlete yaslanmaz.
Devlet kapısında beklemez.
Siyaset dilenmez. Tarikat, kapı değildir.
Tarikat, yön gösterir, yol gösterir.
Tarikat, bir milletin ruhunu taşır.
Ama siz…
Ruhu değil, rantı taşıyorsunuz. Siz tarikattan değilsiniz.
Siz organizasyonsunuz.
Siz tabela cemaatisiniz.
Siz holding gibi çalışan, zikirle değil para akışıyla ilgilenen, davası kalmamış tüccarlarsınız.
Emin olun:
Ladikli Hacı Ahmed Efendi sizi görseydi, tek kelime etmeden yüzünü çevirirdi.
Hacı Ahmet Kayhan Dede sizi bir bakışıyla yerin dibine geçirirdi.
Mevlânâ sizi değil, gölgenizi bile dergâhın kapısından sokmazdı.
Çünkü siz, hakikatin değil, hacimli bütçelerin adamısınız. Siz, bu milletin maneviyatına kara leke sürensiniz. Üç makam, beş ihale, bir protokol koltuğu için...
Secdeden kalkıp CHP genel merkez kapısına diz çökensiniz.
Yazık!
Yıllarca ilim diye, hizmet diye peşinizden gelen insanlara yazık ettiniz. Bu insanların sırtından inin artık!
Takkeyi düşürdünüz, kel göründü. Mavi takkeniz sizin ticaret şapkanız olmuş. İndirin tabelanızı. Hizmet değil, ihanet bu. Eğer hâlâ azıcık haya kaldıysa o takkeleri çıkarın…
Ve “biz neye dönüştük” diye bir aynaya bakın. Abinizi sorgulayın! Ama biliyoruz… Aynanız da sponsorlu!
Bu ülkede, bu topraklarda, bu bayrağın altında yaşayıp, ihanet edenlere hilalin gölgesi haram olsun!