BIST 10.983
DOLAR 42,51
EURO 49,55
ALTIN 5.778,35

Koğuşta Yiğitler, Savcılıkta Korkaklar

Şiirden Koğuşa

Tayyip Erdoğan, sadece bir şiir okuduğu için hapse atıldığında, yanında koca bir milletin duası ve sadık dava arkadaşları vardı.
Ama sadece dua değildi mesele… Aynı zamanda omuz omuza bir fedakârlıktı.

YEŞİLDAĞ’IN DESTANI

O günlerde bir isin öne çıktı. Zeki Yeşildağ…
Liderini yalnız bırakmamak için suç işledi. Kendini ceza evine attırdı.
Kendi özgürlüğünü hiçe saydı.
Aynı koğuşta Erdoğan’ın yanına girdi.

“Liderim oradaysa, ben de oradayım” dedi.

Bu, gerçek dava adamlığının, gerçek sadakatin en unutulmaz örneğidir.

Bugüne, Ekrem İmamoğlu’nun etrafına bakıldığında…
Orada ne dava var, ne sadakat, ne de vefa…
Orada sadece bir itirafçılar ordusu var.

Bir sorun çıktığında hepsi sıraya giriyor:
“Benim suçum yoktu!”
“Ben yapmadım!”
“Ben masumum!”
Herkes kendi paçasını kurtarma derdinde.

Dava ile Menfaat Arasındaki Uçurumu Hep Birlikte Gördük.

Erdoğan’ın arkadaşları: Koğuşta yan yana!

İmamoğlu’nun arkadaşları: Savcılık koridorunda birbirini satarken!

Bir tarafta lidere sadakat, göze alınan bedel, omuz omuza yürüyüş…
Diğer tarafta menfaat kavgaları, ihanet ve korkaklık…

Tarih Not Düşüyor

Bugünün tablosu yarın tarih kitaplarına yazılacak:
“Erdoğan’ın dava arkadaşları bedel ödedi, İmamoğlu’nun yol arkadaşları birbirini sattı” diye.

Ve işte bu fark, sadece siyaset farkı değil;
kimin millet için yola çıktığını,
kimin kendi menfaati için sahneye atıldığını açıkça gösteriyor.

Orada dava yok.
Orada vefa yok.
Orada sadece itirafçılar kervanı var.

Bir de kendi paçasını kurtarmanın telaşında olanlar.

BAŞÖRTÜSÜNÜN ONURU VE BUGÜNÜN İSTİSMARI

Türkiye yakın tarihinin en karanlık günlerinden biri 28 Şubat’tır.
Bir darbe değil, milletin inanç değerlerine karşı açılmış topyekûn bir savaştı.
Başörtüsü, o gün sadece bir kıyafet değil; bir direnişin, bir onurun, bir imanın sembolüydü. O günlerde üniversite kapılarında, ikna odalarında, polis barikatlarının önünde başörtülü genç kızlar vardı.
Eğitim haklarından vazgeçtiler, diplomalarından vazgeçtiler ama örtülerinden vazgeçmediler.
“Başörtüsü bizim namusumuzdur” dediler.
Ve tarih onları, onurlu direnişleriyle yazdı.

İşte tam da bu noktada benim de ders verdiğim Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Ayşe Elif Emre hocamın sohbet esnasında söylediği söz hakikatin özetiydi.
“28 Şubat’ta başörtüsüne sahip çıkan o başörtülü kadınlar, bugün yine o başörtüsüne sahip çıkmalılar.”

Ne büyük söz!
Çünkü mesele hâlâ bitmedi.
Mesele hâlâ diri, hâlâ canlı.

Bugün de istismarla devam ediyor.
Gelin bugüne bir bakalım…
İzmir’de bir gece kulübünde yaşanan rezaleti gördük.
Başında güya başörtüsü olan bir kadın ve bir zenne, toplumun değerleriyle alay edercesine ahlaka aykırı hareketlerde bulundu.
Görüntüler sosyal medyada yayıldı.
Emniyet harekete geçti.
Ama sonuç? Adli kontrolle serbestlik…
Milletin kutsalına böylesine alçakça saldırıyı yapanların elini kolunu sallayarak dışarı çıkması, sadece hukukun değil, toplum vicdanının da kanayan yarasıdır.

Ve sadece bu değil…
Sosyal medyada canlı yayında başörtüsünü çıkarıp hükümete sözde tepki gösterenler var.
Başörtüsünü iman sembolü olmaktan çıkarıp bir protesto aracına indirgemek isteyenler var.
Yani başörtüsünü, ucuz siyasi şovlara malzeme etmeye çalışan bir güruh var.

Onur ile ihanet arasında ayrım yapmak gerekiyor.

Bir tarafta 28 Şubat’ın kahramanları: Başörtüsünden vazgeçmedi, eğitiminden oldu, mesleğinden oldu.

Diğer tarafta bugünün şovcuları: Başörtüsünü çıkarıp sosyal medyada alkış peşinde koştu. Bir tarafta baş örtüsünü takıp bedeninin tüm kıvrımlarını sergileyecek giysiler giyen kadın palyaçolar.

Bir tarafta onur var, vakar var, iman var.
Diğer tarafta ihanet var, ucuzluk var, rezalet var.

Başörtüsü Bir Bez Parçası Değildir!

Kimse unutmasın:
Başörtüsü sıradan bir kumaş değildir.
Başörtüsü iman mührüdür.
Başörtüsü bu milletin inanç haysiyetidir.
Başörtüsünü istismar edenler, aslında sadece bir kıyafeti değil, bu milletin ruhunu, vicdanını, onurunu aşağılamaktadır.

Evet, kıymetli dekan hocamın dediği gibi:
28 Şubat’ta başörtüsüne sahip çıkan o kadınlar, bugün yine baş örtüsüne sahip çıkmalılar.
Çünkü tehlike bitmiş değil.
28 Şubat’ın kahraman kadınları ve bugünün ucuz şovmen palyaçoları.

Onurla direnenler milletin gönlünde ebedi yaşayanlar ve değerleri istismar edip zilletle anılanlar.