BIST 10.471
DOLAR 32,58
EURO 35,00
ALTIN 2.439,60

Kenan Paşa yargılanmasın, ancak…

Şaka (!) ile karışık 12 Eylül Askeri Darbesi ve o dönemin icraatları için “yargılansın” mevzuu gündeme gelince darbenin lideri Kenan Evren aynı 12 Eylül’deki gibi çıktı ve dedi ki:

-Yargılanmayı kabul etmem!

Paşa bu çıkışıyla genel kabul gören bir sözü de tarihin çöplüğüne attı. Mağdurlar tarafından “gün olur devran döner” yerine söylenir ya: Hukuk bir gün herkese lazım olur!

Kenan Evren yükseldiği eski yerinde dimdik durduğunu gösterdi. Kendisine eskiden de hukuk lazım değildi, şimdi de…

Hatta şöyle de diyebilirdi:

-Beni yargılayacak hukuku ben ne yapayım?

Her şeye rağmen Anayasanın –bir türlü geçmeyen- geçici 15. Maddesi TBMM tarafından kaldırılıp da 12 Eylül 1980’de bütün anayasal düzeni değiştiren askeri cunta üyeleri ve sorumlularının yargılanması imkânı doğarsa?

Kenan Paşa bu koşula uygun bir eylem planı olduğunu söyledi:

-İntihar ederim!

İntihar deyince yaşı elverenlerin aklına 12 Eylül günleri geliveriyor…

Gözaltında “intihar edenlere” ilişkin devlet çıkışlı haberlerde şöyle metinler oluşturulurdu:

“Sorgu sırasında polislerin elinden kurtulan kişi kendini penceren aşağı atmak suretiyle intihar etmiştir!”

Bazen sorguda ölümün meydana geldiği binaların yüksekliği iki katı geçmediği olurdu. Buna uygun haber metinleriyse şöyle düzenlenirdi:

“Güvenlik görevlilerinin elinden kurtulup, kafasını duvarlara vurmak suretiyle intihar etmiştir!”

Cinayetlerin adı intihar olmuştu…

İşkencelerin dozu o boyutlara ulaşıyordu ki, eğer imkân olsa cellâtlarının elinden kurtulmak isten pek çok tutuklu severek intihar edebilirdi. O insanlık dışı koşullar şair Nevzat Çelik’e şu satırları yazdırmıştı:

“Ölümü özledim anne!”

12 Eylül işkence haneleri insana ölümü özletiyordu.

1980 darbesinin hiç “şakası” yoktu. Ama Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal’ın “eğer ciddi iseniz getirin Anayasanın geçici 15. Maddesini tartışalım” sözlerini “şaka yapıyor” diye geçiştirdi. Baykal’ın, son dönemde sıkı bir silahlı kuvvetler savunucusu olmasından yola çıkarak bunu söylemiş olabilir diye düşünmüştür. Unuttuğu bir şey var: Baykal da bir 12 Eylül mağduru!

Bütün siyasi partileri kapatıp, lider kadrolarını da hapse atan Kenan Paşa ile ödeşmek isteyebilir.

Kenan Evren’e gelince…

Aradan bu kadar yıl geçti, Paşa hiç değişmedi. 30 yıl önce 12 Eylül’ü savunuyordu, beşinci, onuncu, on beşinci, yirminci, yirmi beşinci, otuzuncu yılında da 12 Eylül’ü aynı cümlelerle savunmaya devam etti, ediyor.

Herkes onun kadar tutarlı olamıyor. Mesela 12 Eylül döneminin “Cuntası” Milli Güvenlik Konseyi’nin, uygulamalarını tasarruflarını alabildiğine eleştiren pek çok kişi ve kurum bugün askeri hiyerarşiyi savunuyor. Onlara göre komutanlar, seçimli makamlardan daha önde geliyor. Yakın tarihin 10’ar yıllık periyotlarla demokrasiyi mağdur eden askerler, yeni dönemin mağdurları haline gelebiliyor.

Daha somut ifade edersek, bugün orduya karşı şefkat ve sevgi besleyenler geçmişte Kenan Evren’e karşı idiler.

Oysa Kenan Evren de görevini layıkıyla yapan bir genelkurmay başkanıydı.

Ayrıca Kenan Paşa’nın bilip de anlatmadığı daha epeyce bilgi de var.

Mesela dönemin II. Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel, emekli olduktan sonra Milliyet gazetesinde Yener Süsoy’a “müdahaleyi bir yıl önce yapacaktık” demişti:

-Ama olgunlaşsın diye bekledik!!!

O “olgunlaşma” yılında Kemal Türkler, Nihat Erim, Gün Sazak gibi toplumun değişik kesimlerinin önde gelen temsilcileri katledilmişti.

Bu satırların yazarı geçen yıl İzmir’deki evinde Kenan Evren’e yukarıdaki söyleşiyi ve silah arkadaşının sözlerini hatırlattı. Kenan Evren gülümseyerek “hah” dedi:

-Yahu bir an önce müdahale edelim diyen Bedrettin Paşa idi, onu ben engelledim! Belki Meclis bir çare bulabilir dedim. Ama olmadı, biz geldik!

12 Eylül döneminde Evren çıkar konuşurdu, yeni dönemde özgürlükler alanında pek çok hak sıralaması yapar, ondan sonra da “ancak” derdi. Böylece önce söylediklerinin hepsini silip atardı.

Biz de şimdi diyebiliriz ki:

-Kenan Evren yargılanmasın, ancak…