BIST 10.471
DOLAR 32,73
EURO 35,08
ALTIN 2.435,23

İstihbaratcı ve Apo

 Bu köşede bundan önceki on iki yazıda, PKK adlı çetenin Türkiye’yi nasıl kuşatma altına aldığını uazmıştık. Şunu da vurgulamıştık. Zaman zaman ortaya çıkan serseri çeteleri içerisinde boy gösteren bir takım satılmış, müstafi ve muhlis kimlikle, devlet kademelerinde bulunabilmiş kimlikler de bu PKK çetesinin işini kolaylaştırıyor. Türkiye’yi istila peşindeki güçlerin taşeronu olan çetenin propagandisleri  "Derin devlet" teranesini tutturup gözleri PKK’nın üzerinden başka tarafa çevirme oyununu tezgaha oturtuyorlar.

 Gelgelelim  "kuşatma" artık tedirgin ediyor...

 Bunu biliyoruz çünkü...

 Yazdığımız yazıları okuyanlar, çevrelerindeki gelişmeleri bize yazdılar... Görülüyor ki  "kuşatma" giderek yayılıyor...

Ve ötesinde şu haber..

"Baharın yaklaşmasıyla ‘savaşın’ büyüyebileceğini, PKK'lıların Türkiye'nin her tarafına yayıldığını, bu nedenle, herkesin kendisinden mesaj beklediğini söyleyen Öcalan..."

 Bu haber yenidir... İmralı’daki, gene avukatlarını kabul etti!.. Avukatları aracılığı ile çetesine talimatlar gönderdi ve Türk milletini tehdit etti. AB normlerı gereği bu rezilliği seyrediyoruz!.. Vurgulamak istediğimizi tekrarlayalım. Eşkiyabaşı da yazdıklarımızı doğruluyor.

"PKK'lıların Türkiye'nin her tarafına yayıldı, mesaj bekliyor" muş!aleni söylüyor.

Şimdi işin asıl kahreden tarafı...

Bu çete reisi ile bu kuşatma acaba hangi hassasiyet çerçevesinde izleniyor devlet görevlileri tarafından.. "O hasasiyet ne kadar hastır ki bu işgal önlenemiyor"  İşte bu konudaki hassas terazinin yarını görmemizi sağlayacak bir gelişme.. Devletin üst düzey görevlisi çetenin yüzünü güldürecek bir demecin kahramanı olabilir mi?..

 Buyrun bakalım...

 Malum Şemdinli olayında devlete ve PKK’ya karşı ‘eşit mesafe’ yaratılıp devleti yargılamayı demokrasi diye ilan etmeyi ve PKK kuryesini kayırmayı kabul ettiren bir zihniyetin egemenliği altındayız!..

 Polisin İstihbarat Daire Başkanı Meclis Komisyonu’na anlattıkarı gazetelerde şöyle yer alıyor.

"Emniyet'in istihbarat sorunu olmadığını anlatırken buna 8 Kasım'da Hakkari'de 7 kilo 400 gram C-4 patlayıcı yakalatılmasını gösteren Uzun, bu patlayıcıların PKK'ye ait olduğunu ifade etti. Ancak Şemdinli'de patlayan bombaların niteliğinin farklı olduğunu kaydeden Uzun, 'Olayların sayısı, sıklığı, örgüt disiplinine uymayışı, bizi tedirgin etmiştir. Bu normal değildir. Halktan insanlar zarar görmediği halde örgütün üstlenmediği olaylar var. Demek ki şüpheli bir durum var. Yani başka bir güç bu anormalliği yapıyor demektir' görüşünü savundu.Sabri Uzun, komisyon üyelerinin 'Şemdinli'deki olayların faili kim, bu patlamalar önlenemez miydi' yönündeki sorusuna ise ''Hırsız evin içinde olursa kilit işe yaramaz." Dedi.

Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un söyeledikleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı saldırı fırsatı kollayanlara gün doğdu... Öyle ya birinci elden asker  "bombacı" ilan ediliyordu...

 Tam bu sırada Sabah Gazetesi şu haberi yayınladı..

Şemdinli'de 1 Kasım günü 200 kilo patlayıcıyla infilak eden ve ilçede olayların başlamasına neden olan aracın sahibiyle ilgili araştırmada Cuma Bircan ismine ulaşıldı. Şemdinli'nin bir köyünden olduğu anlaşılan Bircan için yakalama emri çıkarıldı. Bircan her yerde aranırken savcılığa Bu kişi Kuzey Irak'ta Barzani'nin kontrolünde bilgisi ulaştı. Bu bilgiyi, sınır ticareti ya da akraba ziyareti için bölgeye gidenler de doğruladı. Ancak Kuzey Irak'taki kesin adres belirlenemediği için Bircan resmen istenemedi. Şaşkınlık yaratan bu gelişme, Kürt devleti kurulması konusundaki açıklamaları ile dikkat çeken Barzani'nin Şemdinli'deki olaylarda parmağı olduğu kuşkusunu gündeme getirdi. "Bu bilgi, TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na, saldırılar dış istihbarat bağlantılı olabilir." diyen Şemdinli Savcısı'nın sözlerini de hatırlattı. Şemdinli'de 1 Kasım'da bomba yüklü bir araç patlamıştı. 200 kilo patlayıcı maddenin bulunduğu aracın infilak etmesi sonucu 23 kişi yaralanmış, 67 ev ve işyeri de zarar görmüştü. Şüpheli aracın izinin sürülmesi sonucu ulaşılan bir kişi, ruhsat değişikliği yapılmadan çok sayıda kişiye alınıp satılan bu aracı en son kendisinin sattığını kabul etti ve "1 Kasım'dan kısa süre önce iki kişi gelerek benden arabamı satmamı istedi. Birisi iyi giyimliydi ve buranın insanı değildi. Ben o kişiyle konuştum, acelemiz var." dediler, yarım saat sonra parayı denkleştirip geldiler, arabayı alıp gittiler dedi. Savcılık, bu ifadelerde geçen ‘iyi giyimli kişi’ nin kimliğini tespit edemezken yanındaki ikinci kişinin Şemdinli'ye yakın bir köyde yaşayan Cuma Bircan olduğu belirlendi. 1 Kasım'daki patlamanın Bircan'ın ifadeleriyle çözülebileceğini düşünen savcılık bu kişi hakkında yakalama emri çıkardı. İlk olarak köyünde aranan Bircan bir türlü bulunamadı. Bu sırada savcılığa, aranan bu kişinin Kuzey Irak'ta Mesut Barzani'nin kontrolünde olduğu bilgisi ulaştı. Ancak "istihbarat" niteliğindeki bu bilgilerde Cuma Bircan'ın adresi tam olarak belirtilmiyordu. Bu bilgi daha sonra, Kuzey Irak'a gidip-gelen kişiler tarafından da gündeme getirildi. Gayrı resmi nitelikteki bu bilgiler de savcılığa ulaştırıldı. 

Askeri heef tahtasına oturtan istihbarat daire başkanında bu bilgilerin istihbaraı var mı yok mu?.. Yoksa o daire bu gelişmeyi bilmemekle özürlü sayılmaz mı?

 Apo buyuruyor,

"Çetem Türkiye’nin her tarafında talimat bekliyor" diye..

Olan bitenin istihbaratı mı yok, yoksa vehbinin kerrakesi mi başka!?.