BIST 9.916
DOLAR 32,46
EURO 34,80
ALTIN 2.443,51

İran Büyüsünden İsrail GDO’suna Ispanak Meselesi

Ispanak zehirlenmesi (ya da benzeri vakalar) tüm ülkeyi doğrudan ilgilendiren ve çok geniş etkileri olan olaylar. Bunların ciddiyetler ele alınması ve halkı bilgilendirecek sağlıklı kanalların açık tutulması lazım.

Birinci dünya savaşı sırasında tarafsız da olsa İran toprakları sürekli olarak savaş alanı halinde idi. İran’ın kuzeyi 1917 yılına kadar Rus işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Ancak 1. Dünya savaşanda, İran işgaline katılan Rus askerleri arasında 1916 yılında tuhaf bir hastalık baş göstermeye başladı. Askerler önce halüsinasyonlar görüyor ve durum giderek kötüleşiyordu. En sonunda çıldıran Rus askerleri ölmeye başlıyorlardı. Bu durumun giderek yaygınlaşması ise Rus ordusunda huzursuzluğa sebep olmuş, durum yönetim merkezi olan St. Petersburg’da en önemli gündem haline gelmişti. O dönem kabul gören teori ise İran’da kadim bir gelenek olan büyü idi. Teoriye göre İran halkı büyü yaparak Rus askerlerini çıldırtıyordu. Rusya’da dönemin politik eliti ve halk arasında durum abartılarak komplo teorileri ile köpürtülüyordu. Gerçek ise çok daha farklı idi. Dönemin parlak bilim insanlarından olan Ziraatçi/Botanikçi Nikolai Vavilov, sorunu çözebileceğini düşündü ve bölgeye gönüllü gitmek istedi. Dünyanın en ilginç yolculuklarından birini gerçekleştirdikten sonra bölgeye vardı. İran büyüsünden ziyade bakacağı yerin neresi olduğunu iyi biliyordu. İlk yaptığı şey yiyeceklerin üretim zincirini takip etmek oldu. Ekmekte kullanılan buğdayı analiz ettiğinde, buğdaya zehirli bir bitkinin tohumlarının karıştığını keşfetti. Tohumları buğdaya benzeyen ve kendisi de bir buğdaygil olan Lolium temulentum içerisindeki zehirli maddeler Rus askerlerinin bu tuhaf hastalığa yakalanmalarına sebep olmuştu.

Rus askerlerinin çıldırması, gıda temelli sağlık sorunlarında ne ilk ne de son olmuştur. Halen benzeri vakalar dünyanın her yerinde yaşanmakta.  Nitekim geçen hafta ülkemizde yaşanan ıspanak zehirlenmesi vakası da benzer bir olay idi. Aynı şekilde, ıspanağa benzeyen ve zehirli bir başka bitki olan güzelavrat otunun tüm bu soruna sebep olduğu anlaşıldı. Ancak, zehirlenme vakalarına dair refleksler o zamandan bu zamana hiç değişmedi. Önce İstanbul Esenyurt'tan, ardından da Edirne, Tekirdağ ve Kocaeli’nden zehirlenme haberleri gelince panik havası iyice yayıldı. Bu tür yaygın vakalarda komplo teorisyenlerine gün doğar. Gıda ve tarım konusunda ülkemiz zaten tam bir komplo teorisyenleri cenneti. En abuk sabuk teoriler ana akım medyadan hiç eksilmiyor. En deli saçması teoriler en çok satılan kitaplarda liste başı olunca da son ıspanak zehirlenmesi vakası üzerinden ülkeye aylarca yetecek kadar komplo teorisi malzemesi saçıldı. İsrail’in GDO’lu tohumlarından tutun da kimyasal silah ve zehir karışımına kadar envai çeşit komplo teorisinin bit pazarı oluverdi ülke.

Oysa gıda temelli zehirlenmelerde olağan şüpheliler bellidir. Bozuk ve sağlıksız gıdalar ilk sırada yer alır. Arkasından da kontaminasyon, yani yenmemesi gereken bitkilerle karışım gelir. Ayrıca her türünü bir diğerinden ayırt edecek tıbbi doneler ve belirteçler çok nettir. Konunun uzmanları hemen olası alternatifleri sıralar ve konu ivedilikle açığa kavuşturulur.

Elbette bu tür teknik durumlarda doğrusu uzmana mikrofon uzatmak, yetkililerden gelen açıklamalara bakmak olmalı. Ancak, ülkenin en büyük sorunu olan “medya”, her zaman olduğu gibi meseleyi bir krize dönüştürmeyi başardı. Düşünün ki yılların duayen gazetecisi ıspanak konulu yazısında Temel Reis’i önce İngilizceye Sponge Bob olarak çevirdi ardından aynı cümlede yeniden Sünger Bob olarak Türkçeleştirdi. Sonra da bu derin bilgi ve beceriye (!) dayanarak sağlıklı ıspanak tüketimi hakkında okuyucuları aydınlattı. Her teknik meselenin medyada ele alınışındaki ciddiyet düzeyi bu.

Vakanın medyada ilk yer almaya başladığı tarih olan 02.11.2019'dan sonra asıl açıklama yapması gereken iki kuruluş olan Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan ikna edici olmayan açıklamalar geldi. Bu açıklamalar, insanları tatmin etmek yerine daha da işkillendirdi. Haliyle, sosyal medyada komplo teorileri daha da azdı. Mesele ancak İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün 06.11.2019 tarihli net açıklamasıyla vuzuha kavuştu.

Medyadan sonra ülkenin bir diğer sorunu da halkla ilişkileri ucuz şovlarla karıştıran kamu çalışanları/bürokratlar. Lüzumsuz her detayı teşhir eden farklı sosyal medya hesapları olan bürokratlardan kritik zamanlarda ancak kimin kime hangi nezaket ziyaretini gerçekleştirdiğini öğrenebildik.

Ispanak zehirlenmesi (ya da benzeri vakalar), tüm ülkeyi doğrudan ilgilendiren ve çok geniş etkileri olan olaylar. Bunların ciddiyetle ele alınması ve halkı bilgilendirecek sağlıklı kanalların açık tutulması lazım.  Maalesef devletin ilgili kuruluşlarının böylesi kanalları yok. Resmi kurumların web-siteleri acınacak halde. Bakanlıkların web-sitelerinin “Duyurular” kısmı, kurum içi ilan panosuna dönüştürülmüş. Hiçbir vatandaş devletin resmi web-sitelerini ciddi bir haber ve teyitli bilgi kaynağı olarak görmüyor. Ortada çok ciddi bir halkla ilişkiler sorunu var. Bakanların medyaya verdiği demeçlerin yeterli görülmesi çok ciddi bir yanılgı. Bu demeçler,  kesilip biçildikten sonra haberlerde kamuoyuna sunuluyor.  Medyanın hali ise ortada.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın web sitesindeki duyurular kısmında "Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde İyi Tarım Uygulamaları İç Kontrolörü Eğitimi" duyurusu var ancak İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün 06.11.2019 tarihli ıspanak zehirlenmesi meselesini açığa kavuşturan duyurusu yok. Vatandaş da haliyle medyadaki şaklabanlara kalıyor. Meseleleri ele alıştaki ciddiyet böyle olunca da çiftçi ıspanağın zehirli olmadığını göstermek için medya önünde çiğ ıspanak yemek zorunda kalıyor. Üstelik sorun çözülmüyor ve tonlarca ıspanak çöpe gidiyor ya da tarlada kalıyor.