BIST 10.046
DOLAR 32,49
EURO 34,77
ALTIN 2.407,07
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Huzursuz Bacak

Özünü kaybeden İstanbul, çöl haline gelen fikir dünyası ve yozlaşan hayatlar

Abone ol

Diğer uzun hikâyelerinden farklı bir tarzı olan adlı kitabında Kutlu, özünü kaybeden İstanbul, çöl haline gelen fikir dünyası ve yozlaşan hayatlarla beraber, toplumda ortaya çıkan huzursuzluğu irdeliyor.

Mustafa Kutlu, hikâyelerini olaylar üzerine kuran ve üslûbuyla okurların damağında sohbet tadı bırakan bir yazar. Uzun hikâyelerle adı bütünleşen Kutlu, bu kez pek de alışık olmadığımız bir tarzla çıkıyor karşımıza. 'Huzursuz Bacak' (Dergah), üslup yönünden yine okurla tatlı bir sohbet havası taşısa da anlatım tarzındaki farklılıklarla Mustafa Kutlu okurlarını şaşırtabilecek bir hikâye. "Siz bu hikâyeyi daha önce okumuştunuz" cümlesiyle başlayan kitap, ilk paragrafında okurun dudaklarında gayr-i ihtiyâri bir tebessüm oluşturabilir. Zira giriş bölümü, yazarın yıllar önce kaleme aldığı 'Sır' adlı kitabındaki 'Satılık Huzur' hikâyesinin başlangıcıyla aynı. Daha sonra farklılaşarak devam eden hikaye, 80 sonrası neslin fikir dünyasındaki sığlığı, ülkemizde, hatta dünyada bu alanda yaşanan kuraklığı ve satılığa çıkarılmış huzurumuzu tartışmaya açıyor.

'Satılık Huzur'dan bugüne söylenecek çok şey olduğunu düşünen yazar, kitabında ülkemizin ertelenen ve bir türlü kalıcı çözüme ulaştırılmayan problemlerinden bir kısmını ele alıyor. Hikâyeleri içinde fikirlerini açıkça belirtmekten kaçınan Kutlu'nun son hikâyesinde bu konuda farklı bir tavır takındığını görüyoruz. Bu yüzden Huzursuz Bacak'ın; Mavi Kuş, Tufandan Önce, Uzun Hikâye gibi yazarın bir çırpıda okunan hikâyelerine benzediğini söylemek zor. Kutlu, bu kitabın kendisini diğer hikâyelerden daha fazla zorladığını belirtiyor. Dolayısıyla 'Huzursuz Bacak', yazarı gibi okurun da kafasını yoracak ve onları bu sorunlar hakkında düşüncelere sevk edecek bir hikâye olarak görünüyor.

Huzursuz Bacak, 'Satılık Huzur' hikâyesinin idealist kahramanı Ömer'in yıllar sonra evine dönmesiyle başlıyor. Ömer, doktora yaptığı yurtdışından ülkeye dönünce bir yandan iş ararken bir yandan da karşılaştığı olumsuzluklara karşı düşüncelere dalan duyarlı bir genç. "Siz bu hikâyeyi daha önce okumuştunuz" başlığı da her ne kadar daha önce yazılan 'Satılık Huzur'a telmih olsa da pek çok sorunun ve yozlaşmanın yıllardır devam ettiğine yöneltilen bir eleştiri gibi de duruyor kitabın başında. Ömer'in karşılaştığı her sorun karşısında tıklayan bacağı ise huzursuzluğunun maddi bir göstergesi gibi. Kahramanımızın, göç sonucu ruhunu kaybeden İstanbul'dan manzaralara rastladıkça karamsarlığa düştüğünü ve bir çıkış yolu bulmak için düşüncelere daldığını görüyoruz. Ömer'in iç konuşmaları ve okuduğu metinler yoluyla okura yansıtılan fikirler, aslında Mustafa Kutlu'nun yıllardır yazıp söyledikleri ile de paralellik gösteriyor. Bu bakımdan geçmişte hikâyenin içine gizleyerek anlatmaya çalıştıklarını, Kutlu bu sefer açıktan söylüyor. Yazar, hikâye tekniği açısından bunun tehlikeli bir durum olduğunu bilse de sanatına olan hâkimiyetiyle bu sorunu aşıyor.

Huzursuz Bacak'ta Mustafa Kutlu hikâyelerinde alışık olmadığımız bir husus da hikâyenin ara başlıklarla ilerlemesi. Her başlıkta farklı bir mesaja ulaşılabilen kitapta, Ömer'in gezdiği İstanbul sokakları, eskiden bir dava etrafında bir araya geldiği arkadaşları ve toplum düzenindeki değişimin bir çerçeve içinde toplandığını görüyoruz. Muhafazakârlık ve din kavramları, edebiyatın fonksiyonu, markalaşmaya karşı imzanın önemi gibi hususları tartışmaya açan Mustafa Kutlu'nun, kapitalist dünya düzenine karşı 'kanaat ekonomisi' kavramını önermesi de dikkat çekici. Yıllardır bizim hallerimizi bize anlatan yazar, bundan sonraki hikâyelerinde de değişiklikler yapmaya devam eder mi bilinmez; fakat bu kitabın Mustafa Kutlu külliyatı içinde farklı bir yerde duracağı ve çok konuşulacağı muhakkak.