BIST 9.788
DOLAR 32,52
EURO 34,94
ALTIN 2.433,81

Hukuk Reformu, Rektör Atamaları ve Akademik Özerklik

Yükseköğretim sisteminin bu haliyle bir dizi sorun ile malul olduğunu epeydir yazıyorum. Şu an devam eden Boğaziçi Üniversitesi krizi de aslında yükseköğretimdeki kronik sorunların el yordamı ile düzeltme çabalarının doğal sonucu.

Türkiye’de yeni gündem hukuk reformu ve kulislerden sızan bilgilere bakılırsa yükseköğretim reformu da öngörülüyor. YÖK’ün olmadığı yeni bir sistemin hedeflendiğine dair iddialar da medyada ve sosyal medyada gündem oldu.

Hukuk ve anayasa reformunu konuşmak için çok erken olduğunun farkındayım. Zira henüz değişikliğin mahiyeti ve boyutları ile ilgili taslak(lar) deklere edilmedi ve Türkiye’de kulis bilgilerinin güvenilir olmadığını çokça tecrübe ettik.

Yükseköğretim sisteminin bu haliyle bir dizi sorun ile malul olduğunu epeydir yazıyorum. Şu an devam eden Boğaziçi Üniversitesi krizi de aslında yükseköğretimdeki kronik sorunların el yordamı ile düzeltme çabalarının doğal sonucu.

Üniversiteler ve yükseköğretime dair yasal mevzuatta var olan sıkıntılar idare edilemediğinde müdahaleler ile ıslah yapılmaya çalışılıyor. Bu müdahalelerde bir taraftan kaş yapılırken diğer taraftan gözün terazisi bozuluyor ve her seferinde başka bir kriz noktası ortaya çıkıyor. Oysa sorunun ana kaynağı 1980 darbesinden bize miras kalan yükseköğretim sistemi. Bu da esasında yükseköğretim sisteminin özerkliğine dair bakış açımızın ve de yönetim anlayışımızın çarpıklığının sürekli olarak karşımıza çıkmasından başka bir şey değil.  

Daha somut konuşacak olursak, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan kriz aslında rektörlük atama prosedürlerinde gerçekleştirilen değişikliğin oluşturduğu bir sorun. Rektörler daha önce önseçim ile belirlenen ve YÖK tarafından elemeden geçirilen adaylar arasında Cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu. Yeni sistemde ise doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.  Dolaysısıyla eski sistemde üniversite içerisinden belli bir oy almaları bekleniyordu adaylardan.  Yer yer bu teamülün dışına çıkılıyorduysa da bu genelde riayet edilen bir gelenek idi.

Yukarıda kısaca anlattığım sistemin oldukça vahim kusurları vardı. Üniversite içerisinde kutuplaşmalara sebep olan ve genç akademisyenler üzerinde çokça baskı üreten bir düzenden bahsediyoruz. Yükseköğretim reform tartışmalarının hemen hepsinde ilk sırada bu rektör atama sisteminin ıslahı geliyordu.   

Mevcut doğrudan atama sisteminin de kendi içinde sakıncaları ortaya çıkmaya başladı.  YÖK yapılandırılmasından kaynaklanan sorunlardan dolayı rektör üniversitede tek ve mutlak yetkili durumunda ve diğer yöneticileri ve kurulları tek başına şekillendirmekte. Eskiden seçimin gölgesinde bu yetkileri paylaşmak zorunda kalıyordu rektörler. Yeni sistemde ise bu yetkiyi kimse ile paylaşma ihtiyacı hissetmemekteler.  Bu da üniversitede akademik ve örgütsel özerkliğe dair ciddi sorunlar ortaya çıkarıyor.   

Eğer iddia edildiği gibi yeni anayasa çalışmalarında yükseköğretime dair düzenlemeler öngörülmekte ise işe yükseköğretim sisteminin derli toplu bir fotoğrafını çekmek ile başlanmalı. Özellikle yükseköğretimde özerklik konusu günlük siyasi tartışmaların ve çekişmelerin uzağında, dünyadaki benzer sistemler ile karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmeli.

Aslında bunun için çok değerli Türkçe kaynaklar zaten mevcut. Doç. Dr. Zafer Çelik ve Doç. Dr. Bekir Gür tarafından 2014 yılında Yükseköğretim ve Bilim Dergisi’nde yayımlanan “Yükseköğretim Sistemlerinin Yönetimi ve Üniversite Özerkliği: Küresel Eğilimler ve Türkiye Örneği” adlı çalışmada Rektör atamaları ve üniversite özerkliği, OECD ve Avrupa ülke örneklerinden yola çıkarak karşılaştırmalı bir şekilde analiz edilmiştir. Bu ve benzeri çalışmalar ışığında daha sürdürülebilir ve özerk bir model geliştirilmeli.

Şu dakikaya kadar oldukça kötü idare edilen Boğaziçi Üniversitesi rektörlük atama krizinden doğru dersler çıkarırsak ülkeye ve yükseköğretime dair güzel işler için bir başlangıç yapma şansımız olur.