BIST 10.119
DOLAR 34,87
EURO 36,65
ALTIN 3.035,95

Gezi koğuşundan gelen E.T bisikletli görülmüştür mektubu

Gezi davası tutuklularının 500 gündür yattığı “Gezi Koğuşu"ndan  yaratıcı mesajlar gelmeye devam ediyor.

Daha önce Çiğdem Mater’in “Koğuşta Şef Var”  eylemini yazmıştım.

Koğuş kantininde bulduğu malzeme ile yaptığı yemek tarifleri, yeni reçetelerle zenginleşiyor.

Şimdi de bir başka tutukludan çok ilginç bir mektup geldi.

Mektupta, Steven Spielberg’in bizim ve sonraki kuşakların çocuklarının hafızasında derin yer eden “E.T” filmine atıf var.

Daha doğrusu o filmin sonunda mahallenin çocuklarının, bisikletlerinin ön selesine oturttukları E.T yi uzay aracına yetiştirme sahnesi…

Bir de “Transformers” filmine atıf var.

Ama işin bu tarafını kenara bırakırsanız, bu mektupta yargımızın ne duruma geldiğini anlatan çok acı verici bazı örnekler ve sorular da var.

Mektup, “Umarım iyisinizdir ve keyifli bir yaz geçirmişsinizdir. Osman Kavala’nın tutukluluğuna en başından beri gösterdiğiniz ilginiz ve itirazınız için size müteşekkir olduğumu öncelikle ifade etmek isterim” cümlesiyle başlıyor ve şöyle devam ediyor:

“Ben de aynı davanın parçası olarak 16 ay önce tutuklandım ve bugün, 7 Eylül’de, 500 günümü tamamlamak üzere olduğum Marmara (Silivri) Cezaevi’nden size yazıyorum.

Başlayan yeni adli yıl vesilesiyle Gezi davasının benim açımdan nasıl göründüğüne dair üç sayfalık bir metni sizinle paylaşmak istedim.

Dava, Ergenekon ve benzerlerinden tanıdığımız bir gramere göre ilerliyor: İddialar ne kadar gerçeküstüyse delil gösterme, kanıtlama gereksinimi o derece azalıyor.

E.T.’de bisiklet nasıl oldu da havalandı diye sormak aklımıza gelmiyor, Transformers’ta yerçekiminden hızlı düşüşleri dert etmiyoruz.

Burada da savcıların sürreel anlatılarını “Don’t let facts get in the way of a good story” (Olguların ve gerçeklerin davanızı berbat etmesine izin vermeyin)  şiarıyla sorgulamamamız bekleniyor.

Konuyu sizin takdirinize bırakıyorum.

Saygılarımla,

Ali Hakan Altınay

Marmara Cezaevi"

Şimdi ben aradan çekiliyorum ve 500 gündür Silivri’de neyle suçlandığını bilmeden yatan bir Türk aydınına bırakıyorum sözü:

“Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığı’nın Gezi Davasına Dair Görüşüne İlişkin Birkaç Soru

Yıllardır devam eden Gezi davasına dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşünü 7 Temmuz 2023’te öğrendik.

Bu yargılamadaki birçok belge gibi bir savcılık tebliğnamesi...

Tebliğname, benim bir zamanlar Açık Toplum Vakfı ile irtibatım olduğu için İsrail yanlısı ve Batı’nın etki ajanı olduğumu söylemekle suç ithamında bulunuyor ve suçlu olduğumun kanıtlanması için böyle söylemenin yeterli olduğu kanısında.

Altınay bu girişten “Eğer ben Batı’nın etki ajanıysam şu aşağıda saydıklarını niçin yaptım?” diye soruyor ve yaptığı bazı şeyleri sıralıyor:

“A) Neden "Mavi Marmara meselesinde Türkiye’nin tepkisi yerden göğe haklıdır" diye yazı yazdım?

 B) Neden Türkiye’nin Brezilya ile birlikte İran’ın nükleer programına Batı yaptırımlarının gelmesini engelleme çabalarını destekledim?

 C) Nasıl oldu da Financial Times gazetesine, "Obama insan hakları hukuku profesörü gibi konuşup Dick Cheney gibi davranıyor" diyebildim?

 D) Nasıl oldu da Trump için “zırcahil bir şarlatan” diye yazabildim?

 E) Nasıl oldu da Amerikan petrol şirketlerinin insanlığa karşı suçtan yargılanmasını talep ettim?

 F) Nasıl oldu da “Gladstone ırkçılığı ile hala yüzleşemediniz” tespitini Avrupa’nın en önemli düşünce kuruluşunun yayınında yapabildim?

 G) Nasıl oldu da Amerika’da salgındaki sokağa çıkma yasağına 'Zayıfları feda edin, sokakları açın diye itiraz eden çıkar ama Galip Erdem, Nazım Hikmet, Sezai Karakoç ve Ahmet Hamdi Tanpınar ile demlenmiş irfana sahip Türkiye’de, böyle sosyal darwinist şeyler olmaz' diye yazdım?"

Bir AK Parti karşıtı şu anlatacaklarımı yapar mı?

E.T Bisikletli Gezi Koğuşu mektubu  devam ediyor:

“Savcı Bey benim AK Parti karşıtı olduğumu iddia ediyor. Muhalif olmanın kendi başına suç ithamı yapılmasının vahimliğini bir kenara koyalım, Savcı Bey şu soruları sorma ihtiyacı hissetmiyor:

A) Eğer AK Parti karşıtıysam niçin 27 Nisan Muhtırası, 367 kararı, kapatma davası gibi hamlelere itiraz ettim?

A) Eğer AK Parti karşıtıysam Rus jeti düşürüldüğünde Rusya’da öğrencim olmuş gazeteciler aracılığıyla Türkiye’nin Rusya ile bir husumet istemesinin mantıklı bir açıklama olmayacağını, neden söyledim?

C) Eğer AK Parti karşıtıysam Türkiye’nin AK Parti döneminde milli eğitim bütçesini milli savunma bütçesinin üzerine çıkardığını neden yayınlattım?

D) Eğer yeminli bir AK Parti muhalifiysem son yıllarda derinleşen Türkiye-Azerbaycan iş birliğinin ve bunun Zengezur Koridoru'nun açılmasını sağlamasının son 75 yılın en büyük dış politika başarısı olduğunu niçin yazdım?

E) Eğer AK Parti karşıtıysam kurucusu ve yöneticisi olduğum Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu’na şimdiki Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, eski Başbakan Yardımcısı Sayın Tuğrul Türkeş, eski ve güncel bakanlardan Sayın Mehmet Özhaseki, Sayın Nabi Avcı gibi isimleri neden çağırdım, onlar niye geldi?

Okulun AK Partili, IHH’li, MHP’li mezunları niçin bu davaya itiraz ediyor?

Bu soruların da hiçbir cevabı yok tebliğnamede."

Benim FETÖ ile ilişkim var diyorsunuz, buyurun bir de bunlara da bakın

“Tebliğnamenin en berbat iftiralarından bir tanesi ise benim ile FETÖ arasında bir ilişki olabileceği tezi. Tebliğnamede böyle bir ima var ama şunlar yok:

A) Eğer FETÖ ile ilişkiliysem tebliğnamenizde neden “2008’de Açık Toplum Vakfı’nın Mahalle Baskısı araştırması nedeniyle bu grubun (Zaman) medya organlarında günlerce birinci haber olarak şeytanlaştırılmam, baş yazarları tarafından “son yılların en vahim, en operasyonel araştırması"nı desteklemekle suçlanmamız yok?

B) Eğer FETÖ ile ilişkin var diyorsanız tebliğnamenizde nereden “FETÖ’nün Selam Tevhid dosyası aracılığıyla yasadışı dinlediği kişilerin başında benim geldiğimin mahkeme kararlarıyla sabit olduğu yok?

C) Eğer FETÖ ile ilişkin var diyorsanız tebliğnamenizde neden “17-25 Aralık sonrası New Yorker dergisine “Hiçbir toplum böyle güçlü bir oluşumun bu kadar gayrisaydam olmasını kabul etmez” dediğim yok?

D) Eğer FETÖ ile ilişkin var diyorsanız tebliğnamenizde neden “15 Temmuz sonrası Türkiye’yi yalnız bıraktığınız ve üstelik Gülen’in Le Monde, Washington Post gibi gazetelere “Türk muhalif” nitelendirmesine ses çıkarmadınız?

Defalarca söyledi: Ben, Gezi'ye katılmadım

“Gelelim Gezi’ye… Mahkemede defaten söyledim: Ben Gezi’ye katılmadım. Bu basit gerçeği kimseye duyuramadığım için 4 ay önce şöyle bir davette bulunmuştum: Gezi’de bomba, mermi, taş ya da slogan attığımı veya başkalarına bunları atmayı telkin ettiğimi gösteren bir tek belge, fotoğraf ve tanık bulabilene istediği ödülü vereceğim. Tek bir kişi bile ortaya çıkmadı. 

Mizaç olarak talepkarlığı değil, muhabbeti önemseyen birisiyim. Bunu sadece bu ülkede değil tüm dünya için de önermiş, Batılı dostlarımıza Türk’lerin can kulağıyla dinlemek dediği şeyi denemelerini, bunun Türkiye’de muhabbet diye bilinen bir pratik olduğunu yazmış birisiyim.“

Bazı muhafazakarların Gezi'den samimi bir şekilde endişe duyduğunu söyledim

“Gezi özelinde parti binalarına saldırının suç olduğunu, bazı muhafazakarların Gezi’den sahici, samimi bir endişe duymasının Gezi’ye taraftar olanların saygı duyması gereken bir olgu olduğunu, Gezi’yi fazla maksimalist bulmanın meşru ve makul bir görüş olduğunu yazdım.” 

500 gündür sevdiklerimden ve işimden ayrı kalıyorum

Netice olarak;

 “On altı aydır ya da neredeyse 500 gündür; ailemden, sevdiklerimden, işimden ayrı kalıyorum;

Hükümete darbe girişimi gibi yaşamsal konularda tespit ve cezalandırma görevi olan makamlara insanların güveni azalıyor; yargıya olan güven sadece yurt içinde değil, yurtdışında da yitiriliyor. 15 Temmuz’u çözümlemek ve cezalandırmak için gereken uluslararası adli dayanışma aksıyor;  darbe denemeleri gibi yaşamsal tehditlere hayatları pahasına direnen Ömer Halisdemir ve benzerlerinin insanüstü fedakarlıklarına gölge düşüyor.”

Evet, 500 gündür neyle suçlandığını, nelere dayanılarak suçlandığını bilmeden bir koğuşta yatan bir aydının "E.T Bisikletli” mektubu burada sona eriyor.

Ben çok etkilendim.

Gezi davasından içerde yatan bu aydınlar içimi çok yakıyor.

Konuştuğum birçok AKP’li de benimle aynı duyguları taşıyor.

Eminim yargı içinde bunu okuyan birçok savcı ve hakim de benimle aynı duyguları paylaşacaktır.

Şunu unutmayalım: Hakimler, "millet adına" karar veriyor

Ve çok önemli bir son nokta...

Hakimler kararlarını, “Türk Milleti adına” veriyorlar...

Osman Kavala ve Gezi davasından içeri alınan aydınların hepsinin durumu benzer. Sadece bir örnek vermek için söyleyeyim. Çiğdem Mater, çekmediği bir filmle suçlanıyor. Bu milletin bir ferdi olarak bu insanların içerde tutulması  vicdanınıza sığıyor mu?

İnanın bunu sorarken kafamda şu parti bu parti diye bir şey yok.

Geldiğim yaşta uzun zamandan beri kendimi her türlü siyasetin dışında tutarak yaşamaya çalışıyorum.

Ve geceleri rahat uyuyamıyorum.

Çünkü bu insanlar böyle gerekçelerle yıllarca hapiste tutuluyorsa, hiçbirimiz dışarda hissedemeyiz kendimizi.