BIST 10.899
DOLAR 32,19
EURO 34,97
ALTIN 2.454,88
HABER /  GÜNCEL

Gazeteci Başbakan olursa

Gazetecilerin özel okullara sık sık konuk olarak çağrılmasını olumlu bulan Emre Aköz, isim vermeden bol bol işkembe-i kübradan atarak gerçekleri karıştırdığını yazdı.

Abone ol

Son zamanlarda ünlü gazetecilerin özel okullara konuşmacı olarak davet edilmesini olumlu karşılayan Emre Aköz, isimli yazısında bunun herzaman olumlu sonuçlar vermediğini yazdı. Aköz'e göre bazı gazeteciler karşısındaki genç beyinlere yanlış bilgi veriyor.

Basın medyaya dönüştükten sonra moda oldu: Okullar, özellikle de özel okullar kıdemli gazetecileri konuşma yapmaları için çağırıyorlar. Onlar da öğrencilere neler anlattıklarını, izlenimlerini filan birkaç gün sonra sütunlarına taşıyor.

Karşı değilim elbette bu uygulamaya. İyi oluyor, sıcak bir temas kuruluyor. Okul yönetimi ise... Hem öğrencilerine hareketli saatler yaşatmış oluyor, hem velilere "boş durmuyoruz, öğretim dışı etkinlikler de düzenliyoruz" mesajını veriyor, hem de okulun reklamını yapmış oluyor.
Tabii asıl sorulması gereken şu: Gazeteci öğrencilere ne anlatıyor? Mesleğine ve uzmanlığına ilişkin doğru, geçerli, makul bilgiler veriyorsa; ne alâ! Ama sanırım işin içine başka kaygılar da giriyor.

İşte bir örnek:

Kıdemli gazeteci bir özel okula gidiyor. Konu konuyu açıyor. Derken 13-14 yaşlarında bir öğrenci soruyor: "Türkiye'nin başbakanı siz olsaydınız, ülkeyi nasıl yönetirdiniz?"

Tecrübeli gazeteci, "Bu soruyu kendi kendine de çoğu kez sorduğu için" anında cevabı yapıştırıyor:

"Atatürk benim yerimde olsaydı ne düşünürdü, ne karar verirdi, ne yapardı? Bunu araştırır ve uygulamaya koyardım..."

Tabii bu cevap üzerine bir alkış kopuyor. Kıdemli gazeteci durumdan son derece memnun, "Bu ne harikulade bir şey" diye düşünüyor: "Atatürk'ün ölümünün üstünden 67 yıl geçmiş ama ülkenin onun fikir ve ilkeleri tarafından yönetilmesine öğrenciler coşkuyla katılıyor."

Buradaki tarihi çarpıtmayı ve popülizmi nasıl anlatmalı?

Önce tarihi gerçeklere bir bakalım.

1) Atatürk hiçbir zaman başbakan olmadı.

2) Atatürk'ün başbakanları arasında en önemlisi hiç kuşkusuz İsmet İnönü'ydü. İkisi sık sık kavga ederdi. Açın, anı kitaplarını okuyun: Gece sofrada bir karar alınır... Ertesi gün İnönü, "Paşam bunu uygulamak mümkün değil" diye karşısına dikilirdi. Bunun üzerine Atatürk, "Nasıl doğru biliyorsan öyle yap" derdi.

3) Atatürk, Celal Bayar'ı başbakan yaparken, "Hassas atamalara karışmayacaksın" demişti.

4) Atatürk döneminde demokrasi yoktu, tek parti rejimi vardı.
Hal böyleyken... Yani şartlar çok değişmişken... Atatürk'ün konumu ile bugünkü herhangi bir başbakanın konumu arasında nasıl bir paralellik kurulabilir?

Mesela Avrupa Birliği'ne girmeli mi, girmemeli mi? Atatürk'ün hangi ilke ve inkılabı bize yol gösterir? Günümüzün Kemalistleri bu konuda ikiye ayrılmış durumda değil mi? Kimi "Atatürk olsaydı girmezdi" derken, kimi "Kesinlikle girerdi" diyor. İki tarafın da makul gerekçeleri var.

Gelelim işin popülizm tarafına... Halk niye oy vererek belli bir partiyi iktidar yapıyor? Ülkeyi, programını uygulayarak yönetsin diye... Yani siyasetçi başbakan olduğunda belli bir fikri, bir hedefi, bir vizyonu zaten bulunuyor. Karşısına herhangi bir mesele çıktığında bu programa göre çözüm arıyor. Tabii bunu devletin çeşitli kurumlarına danışarak yapıyor.
Peki bizim kıdemli gazeteci başbakan olduğunda nasıl davranacakmış? Önüne bir sorun geldiğinde, "Atatürk olsaydı ne yapardı" diye araştıracakmış. Yani kendi fikri, hedefi, vizyonu yok! Adama "Orada ne işin var, sen git de yerine bir yakınçağ tarihçisi gelsin" demezler mi?
Hadi diyelim böyle yapacaksın: 'Hangi Atatürk'ü kendine örnek alacaksın?

Dönemin şartlarına göre birçok konuda fikir değiştirmiş bir liderdi Atatürk. Pragmatistti. Bir şeyin yürümeyeceğini gördüğünde vazgeçerdi. Buna karşılık bazı fikirlerini muhalefete rağmen sonuna dek direnerek yürürlüğe koymuştu. İdealistti.

Soru: Bu iki Atatürk'ten hangisini kendine rehber edineceksin?

Batı siyasetinde çok esaslı bir anı, otobiyografi ve biyografi geleneği vardır. Yönetime hazırlananlar bu kitapları okuyarak feyiz almaya, kendilerini yetiştirmeye çalışır.

Türkiye'nin siyasetçileri de elbette Atatürk'ü bilmek zorundadır. Ama iktidara geldikten sonra artık öğrenme dönemi biter, uygulama faslı başlar. Eğer bir başbakan, bizim kıdemli gazeteci gibi ikide bir "Durun kitaba bakayım" derse... Adamı evine gönderirler: "Çalış da gel!"
Velhasıl... Alkış almak için böyle demagoji yapılmasından vazgeçtim; bari öğrencilere hakikat anlatılsa!

Yazı: Emre Aköz
Kaynak: