Fethullah Gülen’in hesaba katmadığı durum
Hepimiz çıldırmış gibiyiz. Bir aydır Cemaat- AK Parti kavgasından başka hiçbir şey konuşamıyoruz.
Hepimiz çıldırmış gibiyiz. Bir aydır Cemaat- AK Parti
kavgasından başka hiçbir şey konuşamıyoruz. İlginç olansa,
herkes konuşuyor ama kimse kimseyi duymuyor veyahut dinlemiyor.
Kargaşadan birbirimizin sesini duymadığımız gibi, ülkede sanatın,
bilimin, düşüncenin sesi de duyulmaz oldu.
Yaklaşık 2.5 yıl önce bir yazımda şöyle demiştim: AK Parti
ile Cemaat birbirlerinden nefret eden, birbirlerinin kuyusunu kazan
gelin ile kaynana gibiler. Misafir yanında karşılıklı gülücükler
saçarken misafir gittiğinde birbirlerine hakaret
yağdırıyorlar.
Artık misafirden de çekinmiyorlar. Bütün dünya ülkemizin
yatak odasında olup biteni büyük bir heyecanla
izliyor.
Peki ne oldu da bu hale geldiler?
Cemaat toplumdan devlete, AK Parti ise devletten topluma gitmeyi
hedefliyordu.
Amaçları aynıydı: Ülkeyi dindarlaştırmak.
AK Parti, devlette yeterince mesafe kat ettiğini
düşünerek artık toplumsal konulara yöneldi. Çamlıca camii,
kürtaj tartışması, “dindar nesil yetiştireceği” ilanı ve
Başbakan Erdoğan’ın ailesinin de kurucuları arasında olduğu
TÜRGEV adlı bir vakıf kurulması…
Cemaat ise toplumsal alanda önemli işler yaptı:
Okullar ve yurtlar açtı, cemaatin görüşlerini benimseyen kalifiye
insanlar yetiştirdi, medya kurdu ve her sınıftan insana ulaştı.
Toplumsal alanda elde ettiği kazanımlar, Cemaat’e devletin kapısını
araladı.
Bu kapıyı sonuna kadar açmak için birkaç yıldır yargı ve
emniyetteki mensupları eliyle AK Parti’yi yani “devletin
sahibini”(!) rahatsız edecek hamleler yaptı. Son yıllara damgasını
vuran Ergenekon ve Balyoz gibi önemli davalardaki
özensizlikler, temelsiz suçlamalarla eski kadroları tasfiye çabası
en çok da AK Parti’yi rahatsız etti.
AK Parti, Cemaat’in “devleti ele geçirmek” için
yaptığı harekatından rahatsız olurken, Cemaat AK Parti’nin TÜRGEV
ve benzeri vakıflarla yöneldiği “insana yatırım”
ve benzeri işlerinden rahatsız oldu.
Çünkü AK Parti’nin bu alana yönelmesi ‘bağış
pastası’nın da bölünmesi anlamına geliyordu.
Aslında ikisinin de hedefleri aynı, rüyaları aynı, hikayeleri aynı,
kültürleri aynı.
Üslup ve tarz farklılığı kavgaya neden oldu.
Çatışmanın, TÜRGEV üzerinden sürdürülmesine dikkat
çekmek isterim.
Bu kavgada Fethullah Gülen’in hesaba katmadığı bir
durum var:
Çatıştığı yapı da dindar.
Gülen’in kızdığı, öfkelendiği, beğenmediği Tayyip Erdoğan da Cemaat
gibi ülkeyi dindarlaştırma derdinde.
Fethullah Gülen benimsediği yöntemleri “dine
hizmet” diyerek nasıl olumlaştırıyorsa Tayyip Erdoğan da
aynısını yapıyor.
Milyonlarca insan Fethullah Gülen’in hak yemeyeceğini, yanlış
yapmayacağını, yalnızca Allah rızası için çalıştığına inanıyor: Bir
o kadar, insan da belki de daha fazlası Tayyip Erdoğan için aynı
şeyi düşünüyor.
Cemaat’in bağış toplama yöntemleri hiçbir zaman
sorgulanmadı: Üzeyir Garih, İshak Alaton gibi birçok işadamının
cemaate niçin bağış yaptığını kimse merak etmedi.
Koç Grubunun, Cemaat’in etkinliğine niçin sponsor
olduğu ve bu yakınlaşmanın mahiyeti tartışılmadı bile.
Cemaat liderinin Uganda’daki rafineri ihalesine
aracılık yaptığının ortaya çıkması kimseyi rahatsız etmedi.
Çünkü “Hocaefendinin” yanlış yapmayacağına
inanmışlardı.
Şimdi Rıza Sarraf gibi birçok işadamının adının TÜRGEV ile
anılması da AK Parti tabanında sorgulanmıyor.
Çünkü onlar da Tayyip Erdoğan’ın kişisel bir çıkar gözetmediğini ve
her şeyi Allah rızası için yaptığını düşünüyorlar.
Fethullah Gülen, rakibinin dinle ve dinin meşrulaştırıcı
gücüyle olan kuvvetli bağını ya hesaba katmadı ya da hafife
aldı.
Peki bundan sonra ne olacak?
Sanırım dini ‘haşhaş’ olarak kim daha iyi
kullanacaksa bu kavgadan o galip çıkacak.
AK Parti- Cemaat tartışmasında biz nerede
durmalıyız?
Dünyada işler artık sadece devlet üzerinden yürümüyor. Siyaset o
eski lokomotif rolünü kaybetti.
Sinema, müzik, spor, turizm, moda, resim, edebiyat gibi değerler
öne çıkıyor
Teknoloji gelişiyor, iletişim ve ulaşım hızlanıyor, dünya
değişiyor.
Eminim ki gençler için Cemaat- AK Parti kavgası bir anlam ifade
etmiyor.
Çünkü ne Cemaat ne de AK Parti gençlerin, çocuklarımızın dikkatini
çekmeyi, ilgi alanlarına girmeyi başaramadı.
Cemaat ile AK Parti’yi gördükleri
halüsinasyonlarla baş başa bırakıp dostluğa, muhabbete,
kardeşliğe, arkadaşlığa, dönmeliyiz.
Yani sanatla, bilimle, düşünceyle nefes alabiliriz.
Romanlarda, hikayelerde, filmlerde, şarkılarda, resimlerde daha
sahici bir hayat var.
Neşet Ertaş’ın Yalan Dünya’sı günümüz siyasilerinin tüm
konuşmalarından daha gerçek değil mi?
Not: Bir süredir yoktum buralarda, “hoş geldin”
dediğinizi duyar gibiyim. Hoş bulduk
Twitter.com/acikcenk