BIST 9.645
DOLAR 32,59
EURO 34,81
ALTIN 2.413,24

Bir yarışmanın ahlaki yan etkisi

Türkiye’de her şey kağıt üzerinde çok iyi duruyor ve uygulamada suiistimaller baş gösteriyor.

TÜBİTAK Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Yarışması çok uzun süredir devam eden bir uygulama. 2019-2020 eğitim öğretim yılında 51. defa düzenlenecek. Türkiye’de düzenlenen her etkinlik gibi kağıt üzerinde oldukça güzel. Amaç lise öğrencilerini proje yapmaya yönlendirmek ve araştırmacı eğilimleri olan öğrencilerin önünü açmak. TÜBİTAK her yıl epey başarılı bir organizasyon ile bölgelerde elemeler yapmakta ve bölgede dereceye girmiş projelerin en iyilerinin seçilmesi için Türkiye finallerini gerçekleştirmekte.

Öğrenciler, Biyoloji, Coğrafya, Değerler Eğitimi, Fizik, Kimya, Matematik, Psikoloji, Sosyoloji, Tarih, Teknolojik Tasarım, Türk Dili ve Edebiyatı, Yazılım gibi toplam 12 alanda özgün fikirlerini ve emeklerini sunabilmekte. Her alanda alının uzmanı bir akademik ekip projeleri değerlendirerek ödüllendirilecek projeleri seçiyor.

Hem bölgede hem de Türkiye finallerinde dereceye giren öğrencilere ve danışman öğretmenlere oldukça cazip ödüller veriliyor. Bunlar, parasal ödüller ve başarı belgeleri şeklindedir. Ancak Türkiye finallerinde dereceye giren öğrencilerin elde ettiği bir ayrıcalık çok daha caziptir. Bu yarışmalarda ilk üçe giren öğrenciler, katıldıkları ve derece aldıkları alanlarla ilgili yükseköğretim programlarını tercihleri arasında göstermeleri halinde üniversite sınavında ek puan ile ödüllendirilmektedirler.

Evet, üniversite sınavında ek puan. Tabii ki lise eğitimi sırasında sıra dışı bir başarı göstermesi halinde bir öğrencinin üniversite sınavında avantajlı olması kadar doğal bir şey olamaz. Hem bu şekilde araştırmacı özellikleri ön plana çıkartılır hem de zaten giderek sorunlu bir alana dönüşen temel bilimlerin cazibesi arttırılır. Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye’de her şey kağıt üzerinde çok iyi duruyor ve uygulamada suiistimaller baş gösteriyor.

Nedir bu suiistimaller?

Maalesef gerek uluslararası gerekse ulusal ortaöğretim proje yarışmalarının seviyesi lise eğitiminin hatta lisans eğitimin bilgi/beceri seviyesinin epey üstünde konumlanmış. Yani gerçekte çok parlak da olsa, bir lise öğrencisinin ve öğretmeninin bilgi ve beceri seviyesi bu projelerin altından kalkmaya çoğu zaman yetmiyor. Haliyle üniversitede akademisyenlerin meseleye dahil olması gerekiyor. Suiistimallerin ilki burada başlıyor. En iyi ihtimalle proje fikri ile akademisyene ulaşan öğrencinin projeyi tamamlama sürecinin -eğer tamamı değilse bile- büyük bir kısmı akademisyen ve ekibi tarafından gerçekleştiriliyor. Burada öğrencilerin rolü çoğu zaman asgari düzeyde oluyor. Yani öğrenci daha o yaşta emeksiz başarı ve popülaritenin mümkün olduğuna inanıyor.

İkinci suiistimal kapısı ise özel okulların bu projeleri rakiplerine karşı avantaj kapısı görmeleridir.

Öyle ya, iki başarılı öğrencinin rakipleri arasından sıyrılarak reklam yüzü olarak kullanılması için TÜBİTAK yarışmalarında elde edecekleri ek puanlar yeter bile artar da… Haliyle, aynı zamanda vakıf üniversitesi de bulunan özel okullardan bazısı bu kapıyı rekabette üstünlük olarak görmektedir. Özel lisesinde okuyan öğrencilerini kendi vakıf üniversitesinde istihdam edilmiş hocalara yönlendirerek oradan derece yapacak proje çıkarma gayreti ciddi bir etik sorun oluşturmaktadır. Yani özel okul-vakıf üniversitesi işbirliği bir suiistimal ihtimalini akla getiriyor.

Bir diğer önemli suiistimal konusu ise bazı akademisyenlerin elinde proje olabilecek fikirleri belli sosyal ekonomik getiri karşılığında liseli öğrencileri sunması. Çok orijinal bir fikirle projeye katıldığını sanan birçok öğrenci aslında daha önce konuşulmuş, büyük oranda yapılmış ve yayınlanmış fikirler ile yarışmalarda arzı endam ediyor. Üstelik proje üzerinde epey de parmak izi var.

Hem bölge finallerinde hem de Türkiye finallerinde jüri olan akademisyenler tecrübeli hocalardan oluşuyor ve bu suiistimallerin çok önemli bir kısmını hızlıca keşfedebiliyorlar. Ancak sorun bunların yakalanıp yakalanmasından ziyade daha lisede iken öğrencilerin türlü mekanizmalar ile bu düzenlerin içine çekilmesi. Bu yaşta ahlakı, hakkına razı olmayı, çalışma ihtiyacını, arkadaşının hakkına riayet etmeyi öğrenmesi gereken öğrenciler tam tersini proje yarışmaları ile uygulamalı olarak öğreniyorlar. Çünkü öğretmenleri fikirlerini parlatmak ve keşfetmek yerine onlardan bir şekilde proje olabilecek şeyleri bulmalarını ve bunu bölgesel düzeye taşımalarını bekliyor. Bu uğurda ahlaki değerlerin aşındırılmasından geri kalınmıyor.

Elbette şu an milli eğitimin en temel sorunu öğretmenlerin önlük giyip-giymemesi ve giyeceklerse bu önlüğün kemerinin bulunup bulunmaması (!). Bu sorun çözüldükten sonra, çocuklarımızın en asgari temel ahlaki değerlerinin bizzat eğitim müesseseleri tarafından nasıl tahrip edildiği konusunu konuşmaya başlamalıyız.