BIST 10.083
DOLAR 32,38
EURO 34,80
ALTIN 2.441,79
HABER /  GÜNCEL

Bir İngiliz öğrencinin Kuzey Kore izlenimleri

Pyongyang'daki Kim Song-il üniversitesinde bir sömestir Korece okuyan Alessandro Ford'un, Korelilerin yaşamı, kız-erkek ilişkileri, Batı'ya bakışı ve ahlaki anlayışlarıyla ilgili izlenimleri.

Abone ol

Kuzey Kore'yle yakınlaşmayı savunun Avrupa Parlamentosu üyesi babası Glyn Ford'un yardımıyla Pyongyang'daki Kim Song-il üniversitesinde bir sömestir Kore dili okuyan Alessandro Ford, izlenimlerini BBC'ye anlattı.

Ford'un BBC'nin Newshour programında paylaştığı izlenimleri şöyle: "Sabahları okula giderken tüm öğrenciler, Kim Jong-il'in (Şimdiki Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un 2011'de ölen babası) 6 metrelik heykelinin önünden geçiyordu. Saygımızı göstermek için hepimiz heykelin önünde dizilip, eğilmek zorundaydık. Selamdan sonra okula gidiyorduk. Yolda giderken herkes neşeli bir şekilde sohbet ediyordu. Espriler yapıp gülüyorduk. Ama heykele yaklaşır yaklaşmaz herkes susuyor, sohbetler kesiliyordu. Şapkalar, çantalar çıkarılıp saygı selamı veriliyordu. Sonra sohbet kaldığı yerden devam ediyordu. İlk gittiğimde, hem çok şaşırdım, hem de korktum."

BBC: Okulunuzdaki öğrenci arkadaşlarınızla iletişim kurabiliyor muydunuz?

FORD: Birkaçı çok iyi İngilizce konuşuyordu. Çoğu, çok az İngilizce konuşuyordu. Bir de Çinli öğrenciler vardı. Onların İngilizcesi çok daha iyiydi. Benim sınırlı Korecem ve onların sınırlı İngilizcesiyle varoluşun doğasını konuşmuyorduk, ama anlaşıyorduk.

BBC: Sizi merak ediyorlar mıydı?

FORD: Çok belirgin bir ayrım vardı. Büyük bir bölümü, dışarıdaki hayata, benim hayatıma; genel olarak dışarıdaki hayata büyük ilgi duyuyordu. Küçük bir bölümü de hiç ilgilenmiyordu.

BBC: Peki merak eden gruptakiler size ne soruyordu.

FORD: Askeri öğrenci olan bir arkadaşım vardı. 25-30 yaşlarındaydı. 10 yıldır ordudaydı. Kim Sung-il üniversitesine kimya, fizik ya da ona benzer bir şey okuması için gönderilmişti. Oraya gittiğimde beni kollarımdan tuttu, yatağıma oturttu, "Ülkenle ilgili bildiğin her şeyi anlat" dedi.

Ona 'Ne bilmek istiyorsun?" dedim. "Sen de orduda mısın?" diye sordu.

"Yok öğrenciyim" dedim. "Öyleyse insanlar kaç yaşında askere gidiyorlar?" diye karşılık verdi.

"Biz sizdeki gibi askerlik yapmıyoruz" dedim. Çok şaşırdı. "Sizin ülkelerindeki insanlar, memleketlerini savunmak istemiyorlar mı?" dedi.

Ona "Şu anda en azından ülke içinde savaş yok. Zorunlu askerlik yok" dedim.

Bunun üzerine bir İngiliz subayın kaç para kazandığını nerede yattıklarını, ne tür hakları olduğunu sordu.

Halkın askerler hakkında ne düşündüğünü, Amerikalı subayların nasıl olduğunu sordu.

Bu soruların hiçbirinin yanıtını bilmiyordum. Ama onunla aynı işi yapanların yani Amerikan ya da İngiliz ordusundaki bir subayın kendisinden tamamen farklı bir hayat sürdüğü gerçeği çok ilgisini çekiyordu.

Kuzey Kore'de ev almıyorsunuz. Devlet size tahsis ediyor. Kendi evinizi seçebiliyor olma ve eviniz için para ödüyor olmanız düşüncesi onlara çok farklı geliyordu. 'Bir ev kaça mal oluyor?' diye soruyorlardı. 'Kira ne kadar?' diye soruyorlardı. Yani genel olarak dış dünyaya çok ilgi duyuyorlardı.

BBC: Bir de hiç ilgi göstermeyenlerden söz ettiniz. Hiç hasmane bir tavır hissettiniz mi? Kuzey Kore'de devlet, Batı'yla ilgili propaganda yapıyor. Bu öğrencilere üzerinde etkili oluyor muydu?

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un 2011'de ölen babasının yerine geçti.

FORD: Evet. Hem de çok. Halk, öğrenciler Amerikan hükümetinden nefret ediyordu. Bu konuda tavırları çok netti. "Amerikan yönetiminden nefret ediyoruz. Onlar zehirli. Onlar şeytani, emperyalist köpekler" diyorlardı. Ama öbür taraftan Amerikan halkıyla bir sorunları olmadığını söylüyorlardı. Nasıl 'Halkından nefret etmiyorsunuz ama hükümetinden haz etmiyorsunuz?" diyordum.

"Bize göre Amerikan halkı yanlış yönlendiriliyor. Onlar bizden nefret etmeseler, biz de onlardan nefret etmeyiz."diyorlardı.

'Yeniden eğitim kampları'

BBC: İnsan hakları ihlalleri, yönetimin gerçekleştirdiği infazlar gibi şeyleri konuşuyor muydunuz?

FORD: Hayır ama bir keresinde kelimeleri seçerek, "Amerikalılar sizin siyasi tutsakları kamplara gönderdiğinizi söylüyorlar" dedim.

Gruptaki bir kız, "Evet Amerikalıların ne söylediğini biliyorum. Ama onlar Japonların bizi tuttukları gibi kamplar gibi değil. Onlar yeniden eğitim kampı. Bir kişi büyük liderin siyasi düşüncelerini anlayamazsa o zaman ona öğretilmesi gerekir."

BBC : Peki kültürel açıdan sizinle Kuzey Koreli öğrenciler arasında ne tür farklar vardı. Cinselliği, evliliği konuşuyor muydunuz mesela?

'Ahlaki açıdan muhafazakârlar'

FORD: Tabii her şeyi konuşuyorduk. Cinsellik açısından batıdaki gençlerin evlenmeden önce başkalarıyla birlikte olmasını çok yadırgıyorlardı. Yani evlilikten önce cinsel ilişkiyi kastediyorum. Onlar bunun için evliliğin beklenmesi gerektiğini söylüyorlardı. Sadece cinsellik açısından değil, örneğin giyim tarzları da çok sadeydi. İnsanlar Kuzey Korelilerin solcu olduğunu söylerler. Doğru. Çünkü Kuzey Kore komünist/sosyalist bir devlet. Ama ahlaki açısıdan oldukça sağcı, muhafazakâr bir toplum.

BBC: Kampusta kız öğrencilerle tanıştınız mı?

FORD: Evet, kampusta yabancı öğrencilerle ilgilenmeleri için seçilmiş kız öğrenciler vardı.

Sokaktaki sıradan kadınlarla herhangi bir şekilde ilişki kuramazsınız. Bir keresinde yolun karşısında iki güzel kız gördüm. Yanımda Koreli bir arkadaşım vardı. 'Gidip konuşalım mı?' dedim. 'Yok, olmaz, biz burada böyle şeyler yapmayız' dedi ve beni bırakıp gitti.

'Banka oturdum, üç saat ayaklarıma baktım...'

BBC: Sizle ilgilenmekle görevli kız öğrencilerden söz ettiniz. Sizi izliyorlar mıydı?

FORD: Evet. Ama düşünüldüğü kadar gizli değil.

Yurtta bize eğitimsel açıdan yardımcı olmakla görevli öğrenciler vardı. Bizi onlar aracılığıyla izliyorlardı.

BBC: Kendinizi tecrit edilmiş hissettiniz mi?

FORD: Evet gerçek bir tecrit durumu vardı. Ama Kuzey Kore'nin bir ülke olarak ne kadar tecrit edilmiş olduğunu da düşündüm.

Ben orada dört ay tecrit edilmiş olarak yaşadım. Onlar 60 küsur yıldır tecrit edilmiş olarak yaşıyorlar. Dört aylık tecritten sonra Çin'e; Pekin'e gittim. Bir banka oturdum. Üç saat süreyle sadece ayaklarıma baktım. Çünkü başbaşka bir ortam vardı ve değişimi hazmedememiştim.