BIST 10.056
DOLAR 32,25
EURO 34,80
ALTIN 2.422,06
HABER /  EKONOMİ

BBDKdan kriz değerlendirmesi

Dünya mali sistemi sallanırken Türkiye neden az etkilendi? BBDK'dan gelen tahminler önemli...

Abone ol

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, dünyadaki global depremde, en azından bugüne kadar, Türkiye'nin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebinin, bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere basması olduğunu söyledi.

Bilgin, Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri konulu basın toplantısı düzenledi.

BDDK Başkanı Bilgin, toplantıda yaptığı konuşmada, literatürde geleneksel görüş olarak bilinen ''fiyat istikrarı sağlanmadan, finansal istikrar sağlanamaz'' görüşünün son krizde yerle bir olduğunu ifade ederek, diğer ülkelerden ve Türkiye örneğinden de anlaşıldığı üzere, finansal istikrarın sağlanmasının ve bankacılık sektörünün sağlıklılığının, para ve maliye politikalarındaki başarının ön koşulu olduğunu kaydetti.

Global krizde diğer ülkelerin farklı dozlarda, ilaç, antibiyotik, serum tedavisi veya yoğun bakım tedavilerinin hep beraber izlendiğini anlatan Bilgin, ''Türkiye olarak bazı ağrı kesicilerle bugüne kadar geldik. Dünyadaki global depremde en azından bu güne kadar ülkemizin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebi bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere sağlam basmasıdır'' dedi.

Bilgin, bugün ülkelerin uyguladıkları her tedavinin, şiddetine bağlı olarak, gelecekte yan etkilerini de aynı şiddette göstereceğini belirterek, bu bakımdan, krizden çıkışta Türk bankacılık sisteminin Türkiye'ye avantaj kazandıracağını bildirdi.

KÜRESEL KRİZ

BDDK Başkanı Bilgin, global ekonomilerde yaşanan krizin ilk boyutunun reel ekonomi olduğunu kaydederek, ABD, Avro Bölgesi, İngiltere ve Japonya gibi büyük gelişmiş ülkelerde bozulma sürecinin devam ettiğini anlattı.

Bu durumun doğal bir sonucu olarak uluslararası otoritelerin ekonomik büyüme konusundaki olumsuz beklentilerinin de had safhalara ulaştığına işaret eden Bilgin, 2009 yılı için söz konusu ülke ve birliklerde negatif ekonomik büyüme olasılığının kesinleştiğini söyledi.

Bilgin, reel ekonomi için oldukça önemli olan enflasyon baskısının, bu dönemde uygulanan para politikaları sonucu değil, petrol ve emtia fiyatlarındaki ani ve hızlı düşüş nedeniyle yerini dezenflasyonist sürece terk ettiğini de kaydetti.

Krizin ikinci ve Türkiye'yi de ilgilendiren boyutunun finansal boyut olduğunu belirten Bilgin, finansal boyut ile ilgili olarak son likidite verme merci olan Merkez Bankalarının ellerini, gerek politika faizlerini düşürme kabiliyeti, gerekse yüksek likidite enjeksiyonu yapabilme yönüyle kuvvetlendirdiğini anlatan Bilgin, şöyle devam etti:

''Örneğin, ABD, Almanya, Avustralya, Güney Kore, Kanada gibi ülkelerin, krizin başladığı günden bugüne kadar muhtelif programlar çerçevesinde piyasaya verdikleri toplam fon miktarı, Merkez Bankaları aracılığıyla 3.8 trilyon dolardır. Buna limitsiz olarak açılan kredi imkanlarını ve kredi linelarını dahil etmiyoruz.

Ancak, bütün bunlara rağmen halihazırda dünya finans sektöründe, bankacılıkta 803 milyar dolar, sigortacılıkta 151 milyar dolar, mortgage finans şirketlerinde 114 milyar dolar olmak üzere, toplam 1 trilyon 68 milyon dolarlık zarar yazılması önlenememiştir. Söz konusu zarara karşı yapılan sermaye artırımları ise 982 milyar dolardır. Bu noktada gösterilen tüm gayretler, tüm çabalar, kredi piyasalarına etki göstermemekte ve piyasada bir türlü hareket başlamamaktadır. Gerek büyük bankaların CDS'leri, gerekse kurumsal CDS seviyeleri (CDS-Credit Default Swaps- bir ülkenin borçlarını ödememe olasılığına karşı alınan sigortaya ödenen prim) ile ülkelerin Hazine getirileri arasındaki farklar hala rekor seviyelerdedir. Bir anlamda tansiyonun boyutu hala yüksektir.''

Bilgin, yeni bir Varlık Fiyat Balonu oluşturulduğunu da belirterek, bu balondaki ana oyuncunun ise devlet kağıtları olduğunu, özellikle ABD'de oluşan bu yeni balonun yapılması planlanan mali teşhis ve kurtarma planları sonrasında daha da şişeceğini ve bundan sonraki en büyük finansal kırılganlığın şirket batmaları değil, ülke hazinelerine olan güvenin sarsılması şeklinde kendini göstereceğini sözlerine ekledi.