BIST 10.228
DOLAR 32,39
EURO 34,77
ALTIN 2.395,94
HABER /  GÜNCEL

Baş aşağı lağıma soktular!

O günleri yaşayanlar unutmaya çalışıyor. Gençler zaten bilmiyor. O kara günlerin hep üzeri örtülüyor. Ama biri yaşadıklarını anlattı;

Abone ol

12 Eylül 1980'den sonra Kürt olduğu için PKK'lı olduğu iddiasıyla hapishaneye atılan Selim Dindar Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadıklarını Balçiçek Pamir'e anlattı. Dindar "Bir daha dünyaya gelsem Kürt olmak istemem" dedi.

Selim Dindar Cizreli... Diyarbakır Askeri Cezaevi'ne girdiğin yıl 1981, yaşı ise 20. Zengin bir ailenin oğlu olan Dindar'ın siyasetle hiçbir ilgisi yokmuş. "Cehennem" diye nitelendirdiği cezaevinde 3 yıl kalmış. Şimdi İstanbul'da yaşıyor, ticaret yapıyor.

Dindar'ın anlattıkları bir döneme ışık tutacak cinsten;

DİYARBAKIR CEZAEVİ'NDE NELER YAŞADI?

Mardin'de sorgulamalar günlerce sürdü. Tabutların içine dikili bir şekilde
kıpırdamadan duruyorduk. Aklınıza gelebilecek her türlü işkenceyi gördüm. Ama Diyarbakır'a geçince asıl “cehennem”i orada yaşadım. 100 kişilik koğuşta her gün 60'ın üzerinde marş söylüyorduk. Tabii dayak eşliğinde. Sonra beton avludaki lağım kapağı açılıyordu ve her birimiz baş aşağı o lağıma sokuluyorduk. Düşünün artık. Dudağımdaki yaraları görüyorsunuz copu yatay olarak bastırıyorlardı, dudak yırtılsın diye, nitekim yırtılırdı. Porselen copu ısırtırlar sonra tekme atarlar. Dişler copa geçiyordu ve dişlerle birlikte copu geri çekiyorlardı. Bir gün bir hemşerime tebessüm ettim diye elime 5 cm'lik çivi çaktılar. Postalla eze eze çaktılar, bak izi burada.

ONURUMUZU ALMAYA ÇALIŞTILAR, BİZ DE VERMEDİK

İlk ayların korkusu geçtikçe acıyı daha çok duymaya başladık. Mesela dayak yemediğimiz günlerde huzursuz olurduk. O dayak öyle bir şeydir ki karşındaki insan senin onurunu istiyor, insanlığını ve kişiliğini öldürmek istiyor. Sen de bunu vermemek için direniyorsun. Hayatta kalmayı onuru korumanın bir bedeli olarak görüyorduk.

OĞLUNA SOKTUKLARI COPU BABANIN AĞZINA VERDİLER

Devamlı işkenceyle yaşamak insanda gerçeklik payını ortadan kaldırıyor. Bir arkadaşımız vardı, “Ölüyüz ve kaldığımız yer kabir” diye inanmıştı ve evreden duyulan sesler kabir azabı. Tahliye olacağı zaman “Beni göndermeyin” diye
yalvardı. Bir köy sahibi vardı. Oğluyla birlikte içeri geldi. Oğluna soktukları copu babanın ağzına verdiler, sonra tam tersi. Ölümler işkenceler, diri diri yananlar, ölüm orucumuz.. Hangi birini anlatayım? Dışarıdaki yaşam silinmişti. Aile ortamı sofra falan yokmuş gibi.. Annem zaten kahrından öldü. Haberini çıktıktan sonra öğrendim. (Ağlıyor).

GERÇEKTEN PKK'LI MI?

Bütün sorgulama böyle geçti zaten. Hiçbir zaman PKK'lı olmadım ve değilim.

DTP'YE HİÇ OY VERMEMİŞ

Hayır. DTP Kürtlerin yüzde 25’ini temsil ediyor sadece. Peki geri kalan yüzde 75? Ben şehitler için de çok üzülüyorum. Hangi aile oğlunun şehit olmasını ister ki? Ben de diyorum ki, madem bir şeyleri çözmek istiyoruz, konuşmaya başlayalım.

BİR DAHA DÜNYAYA GELSEM KÜRT OLMAK İSTEMEM

[PAGE]



ÇIKTIKTAN SONRA YÜRÜMEYİ ÖĞRENDİM

12 Eylül beni “Ben”den aldı ve “Biz”e getirdi. Yakalanmadan önce gölgeme yan bakıyordum. Başkalarının hoşuma gitmeyen hareketlerine bile katlanamazdım ama sonra onca işkence karşısında el pençe divan durdum. 12 Eylül'de insanlık suçu işlenmiştir. Devlet bunu kabul etmeli ve bizlere sahip çıkmalıdır. Çıktıktan sonra 1 hafta boyunca yürüyemedim, yürümeyi öğrettiler.

AYNI SÜRECİ YAŞARIZ DİYE KORKUYORUM

Tekrar aynı süreci yaşarsak ve yine ses çıkmazsa diye korkuyorum. 12 Eylül, darbe, işkenceyle ilgili haberlere katlanamıyorum frene basamıyorum, ağlıyorum.

MUTLU OLMAK İÇİN TÜRK MÜ OLMAK GEREK

Yapılanları eğer siz affettiyseniz ben de affederim, ben ülkemi seviyorum ülkem de beni sevsin, beni olduğum gibi kabul etsin. Mutlu olmam için illa Türk mü olmam gerekiyor?

BİR DAHA DÜNYAYA GELSE...
Asla Kürt olmak istemezdim. 
Kürt'ün kaderi cezaevi, dayak, işkence ve ölüm müdür? Diyelim sağ kaldım kaderim dağa çıkmak mıdır? Benim hayalim herkes gibi mutlu bir yuva kurmak ve insanca yaşamaktır. Ama bugün olsa yine Cizre'de doğmak isterim.

İŞKENCECİLERİYLE KARŞILAŞMIŞ, OTURUP ÇAY İÇMİŞ
 

[PAGE]



İşkencecilerinizi hatırlıyor musunuz?

-Evet.

Hiç rastladınız mı?

-Bir tanesine tahliyemden iki yıl sonra rastladım. Elimle sırtına vurdum. “Komutanım” dedim. Döndü bana baktı afalladı, şaşırdı, kekeledi... “Rahat ol” dedim. “Ne olur yanlış anlamayın” dedi. “Kabak bizim başımıza patladı.” Ben askerdedim o zaman asker üniformasıyla, o sivildi. Bir başkasıyla Cizre'de karşılaştım. Yanında üsteğmenler vardı, sokakta yürüyüş yapıyorlardı. Dümdüz onun hizasına doğru yürüdüm, yüz yüze geldik. Ben ona içerdeyken Murok diye seslenirdim, dişlerini yaptırmamıştı o yüzden. “Ne haber Murok?” dedim. Sarıldı bana.

Sarıldı mı?

-Vallahi sarıldı. Yanındakilere dönüp “Bakın bu tutukluydu” dedi. Ben de onlara çay ikram ettim. Oturup çay içtik.

Niye işkencecinizle oturup çay içiyorsunuz?

-Eğer ona işkence olarak karşılık verirsem benim ondan ne farkım kalır ki? Ona en büyük ceza ona karşı yaptığın insani yaklaşımlar değil midir? Belki
ölene kadar o korkuyu yaşayacak, o vicdan azabını. Onlara tokat atmak, hakaret etmek saldırmak, küfür etmek bir hediyedir. Onları bu tip davranışlar rahatlatır.

EVREN'İ KÖŞK'TE AĞIRLAMASINLAR

[PAGE]



Ne olsa kendinizi daha iyi hissederseniz?

-Aziz Nesin 12 Eylül mağdurlarının hikayelerini dinledikten sonra demiş ki “Ben de benim hayalim geniş zannederdim, Kürtlerin hayali benden genişmiş.” Bizim durum biraz öyle. İstiyorum ki Kürt olmaktan başka hiçbir suçu olmayan bu vatandaşlar karşısında Devlet Baba sıkmış olduğu
yumruklarını açsın.

Nasıl yapacak bunu?

-Örneğin TRT Şeş önemli bir aşama. Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri de çok önemli. Bunlar manevi mutluluklar. Bütün bunların yanında Evren’i Köşk’e davet etmesinler yani. Affedersin, bize kazık sokanlar paşalar gibi ağırlanmasın. Evren yargılanmalı. Birileri artık 12 Eylül Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşananları konuşmalı, anlamalı, orayla hesaplaşmak zorundayız. (ağlıyor)

Kürt Sorunu’nu anlamak istiyorsak 12 Eylül Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşananları mı konuşmalıyız?

-Kesinlikle. Bakın ben İnsan Hakları Mahkemesi ’ne bile gitmedim, ülkemi o kadar çok seviyorum. Yıllardır Kürtlere jiletle, kalasla, haydarla yaralar açılmış üzerine tuz serpilmiş. O acılarla kıvranıyoruz artık su serpmek gerek.